• KURAN'DA MİKROSKOBİK & KOZMOLOJİK BİLGİLER
    • gereçler: bilim sağduyu bilgi inanç vicdan akıl adil sabır özgürlük
    • Bilim Işığın, Gölgen Cehaletin.
    • Kaçamayacaksın ışıktan, Gölgen ortaya çıkacak
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=100079071813049
  • https://www.twitter.com/@asronspace
  • https://www.instagram.com/kilavuzoglu.mustafa/
  • https://www.youtube.com/channel/UCFVG7clKZdbDuVuLZ3T68jA
Zülkarneyn-Yecüc-Mecüc: Gravitasyon Dalgalari ve Karadelikler

Kehf Suresi: Zulkarneyn ile Yecüc ve Mecüc (Y'cüc ve M'cüc)

 

Bu bölüme Ta-Ha suresinden bir ayetle başlamak istiyorum: 

"Ta-Ha 99. Böylece Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü gerçekten aktarıyoruz. Ve kesinlikle, Sana katımızdan da bir Zikir (Mesaj/Anlatı/Macera) verdik/anlattık"

 

Çoğu yerde tek başına geçtiğinde zikir, Kuran'a işaret etse de, buradaki kullanımı tamamen farklı. Zikir anlatı demek, hatırlatma demek. Ayet önce diyor ki, size eskilerin anlatılarını bir hatırlatıcı olarak örnek verdik. Bunların tamamı zaten kuranda yer alıyorlar ama ayet, bunun yanında ayrıca, kendi katımızda gerçekleşen bir olayı da size örnek bir anlatı olarak verdik diyor. Ben de size Kuran’dan bize aktarılan ve Arş katında geçen tek zikrin, tek anlatının, Zülkarneyn’in yolculukları olduğunu tamamen bilimsel kanıtlarla açıklıyorum. Evet, başka bir örneğini bulamazsınız, Kuran'da bize aktarılan ve Yüce Allah'ın katında gerçekleşen sadece bir tek anlatı var ve bu da Kehf suresindeki Zulkarneyn'in yolculuklardır. Zulkarneyn kıssasında, Yüce Allah'ın evreni, alemleri kendi katında nasıl yönettiğine dair bilgi kırıntıları buluruz.  Aşağıda, her bir ilgili ayeti tek tek SünnetUllah ile, yani yaratılışın bilimsel temelleriyle eşleştirdiğimizde, detaylı görüp emin olacağız inşallah.

 

YAZININ SONUNDA, her bir ayette geçen bütün müteşabih ve diğer betimlemeleri bir arada yazacağım, Yüce Allah'ın benzersiz teşbih sanatına bakıp, bilimsel karşılıklarının hepsinde tam isabet sağlamış olduğumuzu gözlerinizle görmüş olacaksınız.

 

 Ayrıca, çoğu insanın gerçekleşeceğine inanmış olduğu, Yecüc ve Mecücün kıyamette her tepeden her dağdan akın ederek insanlığa saldıracağına dair bir uydurmaya da son vereceğim inşallah.  Ve, bazı insanların, konunun altında yazan gerçek bilimi anlamadıklarında nasıl da kurgucu, daha doğrusu, uydurmacı olduğunu kendiniz göreceksiniz. Pek çok ayet maalesef bu şekilde saptırılmış, gerçekle alakası olmayan efsanelere dönüştürülmüş. Oysa, Yüce Allah, Enbiya 37. ayette diyor ki "insan aceleci yaratılmıştır, size ayetlerimi göstereceğim, Benden acele istemeyin". Ayet Açık açık söylüyor işte, acele etmeyin diyor, anlamadıklarınızın da vakti gelecek ve o zaman, o ayetin ne demek olduğunu göreceksiniz. Ama aceleci insan ne yapıyor? Anlamadığı halde, tamamen zan ile ilahi, kutsal kelime ve kavramlara sığınıp, Sünnetullaha tamamen aykırı, uyduruk şeyler kurguluyor, Konu ilahi, kutsal olunca da öteki insanların bunu sorgulamasının önüne bir engel, bir set çekmiş oluyor. Allah’a şükür ki, onların çektiği bu uyduruk set Zülkarneyn’in çektiği set gibi kıyamete kadar dayanamıyor ve yalancının, masalcının mumu sonunda sönüyor.

 

Y'CÜC VE M'CÜC: Hayat ve Ölümün Dansı - Varoluş  Yokoluşun Savaşı


KEHF suresinin diğer bölümlerini aşağıdaki linklerde bulacaksınız.

 

Birinci Bölüm: Mucizeler Diyarında Bir Gezinti: Mağarada 300 Yıl Uyumak
İkinci Bölüm Hz. Musa ve Hz Hızır bağlantısı: Geçmiş ve Gelecek Kapının ardında 
Son Bölüm; Bu zenginin bahçeleri nerede? Star Gate - Alemler Arası Geçişler  

 

"Sana Zülkarneyn'den de sorarlar: De ki: "Size ondan bir hatıra okuyacağım." Biz onun için yeryüzünde (arz’da) güç ve saltanat hazırladık ve ona herşeyden bir sebep verdik. O da bir sebebi izledi."

 

Zülkarneyn kelime anlamı olarak “iki boynuzu olan” demektir. Diğer bir anlamı ise “iki zaman sahibi” olarak biliniyor. Buradaki asıl önemli husus olan; takip eden ayetlerde görüleceği gibi, Yüce Allah tarafından Zülkarneyn’e kavimlere dilediğini yapması payesi verildiğine ve onun en doğrusunu yapacağına olan güvenine dikkat etmek gerekiyor. Hiç bir kralın veya peygamberin “en doğrusunu yapabilme” payesi olmamıştır. Hatırlayalım ki, Yüce Allah, Zulkarneyn’e böyle tam bir yetki/otonomi lutfetmişken, Kuran’da bazı ayetlerinde, Hz Muhammed’e bile telkinlerde bulunmuştur. Örneklerini görelim:

 

 Tahrim Suresi 1. ayet:  ve "Ey peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığı bir şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu gözeterek niçin kendine haram kılıyorsun? Oysa Allah, çok bağışlayıcıdır, sonsuz merhamet sahibidir."

İsra Suresi 74. ayet:  Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.

 

O halde, peygamberlerin bile üstünde böyle yetkilere sahip olan bu muhterem şahsiyet kimdir? Aşikar ki, bilinenin(!) aksine, en azından “normal bir insan” olamaz.

 

Klasik ve dar görüşteki anlatımla: “Başlığında iki boynuz olan bir kral atına binmiş ve batıya giderek orada güneşin battığını, sonra doğuya giderek orada da gölgesi olmayan bir şehir veya ülke üzerine doğduğunu görmüş. Belli ki batıdan doğuya her yeri hakimiyeti altına almış” imiş.  Bu şekilde milyon defa okunsa buradan bir mucize çıkarmak mümkün olmaz.

Oysa Kehf suresi tamamen mucizelere, dünya ötesi olağanüstü olaylara, dünyadaki ulaşılmaz teknolojiye ve muhteşem kozmolojik bilgilere  ayrılmıştır. Kainatı yaratanın “mucizevi olaylar anlatacağım” dediği noktada artık çok daha geniş düşünmeye ihtiyacımız var.

Doğrusu şudur: Yüce Allah’ın bahşetmiş olduğu “ne dilerse yapabileceği güç, kudret  ve ilahi vasıtalar (sebep)”  ile Zükarneyn zamanda ve mekanda, geçmişe de geleceğe de gidebilen, uzay-zamanda dilediği gibi gezebilen, sadece dünyada değil tüm kainatta güç ve saltanat sahibi olan, Allah katındaki birisidir. 

Böylece, geleceğe ve geçmişe gidebilmesi hasebiyle “iki zaman” sahibi ifadesiyle birlikte, aşağıda anlaşılacağı gibi iki boynuz sahibi olduğu ifadesi de doğrudur. Bu isim mucizevi bir şekilde her iki anlamı da kapsamaktadır: Zaman ve Boynuz. Bu ikisinin nasıl olup da “aynı kişi”de buluştuğu da inşallah gözler önüne serilmiş olacak.

 

"Nihayet, Güneş'in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın"

 

Bu ilk seyahatteki «kara balçıklı göze» ifadesini daha önce de zaten anlamış ve yazmış olanlar vardır fakat ne maksatla anlatıldığını ortaya koyan şimdiye dek çıkmamıştır. Aşağıdaki resimlerden de açıkça görüleceği üzere bu benzetme ile bir karadelik anlatılmakta olup bu karadeliğin yutmaya başladığı bir güneşin yakınındaki bir toplumdan bahsedilmektedir. Güneşin batışı ifadesi ile bir yıldızın ömrünün nasıl sonuna gelinebileceğinin bir örneği anlatılmaktadır. Aşağıda diğer ayetlerdeki betimlemeler açıklandığında bu iddianın doğruluğu da nihayet aydınlığa kavuşmuş olacaktır.

 

Kuran’daki anlatım ve betimlemelerin en büyük güzelliklerinden biri, zamandan bağımsız olarak insanoğlu olarak neyi nasıl bulup, görüp, keşfedip neyle adlandıracak isek tam da ona göre yazılmış olmalarıdır. “Güneş’in Kara Balçıklı Göze’de batması” teşbihi de bu fevkaladeliklerden birisi olup burada görmekte olduğumuz resimler ise bunun en bariz kanıtıdırlar.

Scientists watch as supermassive black hole ravages nearby star

Görmek inanmaktır fakat çoğunluk, çocukluktan itibaren beynine kazılmış ezberlerinden dolayı, gerçek karşısında inat etmeyi sürdürür çünkü Kuran’da “insan kabul etmek yerine tartışmayı ve çekişmeyi çok sever” diyor zaten. Kara balçıklı göze dendiğinde sadece dünyadaki gözeleri düşünüp, güneş hiç gözede batar mı diye ısrarlı bir inatla buradaki inanılmaz benzerliği görseler bile resimlerdeki olayın kasdedildiğine ikna olmazlar. Ama, takip eden ayetler açıklandıkça, kimsenin itiraz edebileceği bir nokta kalmayacak.

 

"Sonra bir sebebi daha izledi. Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu."

 

Bütünm macera bu kadardır; yani Yüce Allah bir yolculuğu ve mucizevi olayın izahı için tek bir cümle içeren bu ayetten fazlasına ihtiyaç duymamıştır. Zaten Zulkarneyn ve Yecüc Mecüc ayetlerinde dikkat edilmesi gereken husus, Kuran’ın en gizemli bu iki konusunun nasıl olup da böyle hiç bir ilave açıklama yapmaksızın askıda bırakılmış hissi verdiğini anlamakta da yatıyor. Bunun sebebi bir kez anlaşıldığında gerisi çorap söküğü gibi gelmektedir.

 

Zulkarneyn’in maceralarının özetine baktığımızda “bir önceki ayette “batan bir güneş” ve çok kısa bir benzetme, bunun ardından şimdi bu ayette “doğan bir güneş” ve bir başka kısa benzetme. Her ikisinin yanında da gizemli bir kavim ve nihayetinde aşağıdaki son macerada da bir başka gizemli kavim ise Arz’da bozgunculuk yapanlardan şikayetle yardım talep ediyor ve olaylar kıyamet gününden bahislerle bitiyor”.

 

Mucizelerin anlatıldığı bir surede ve Kuran’ın en gizemli isimlerinden olan bir varlığın macerası Yüce Allah tarafından “tek bir ayet” ile ve “güneşe karşı siper yapılmamış bir toplum gördü” cümlesiyle anlatılırken, mucize olaylar beklediğimiz  bu ayetteki ifadeden “gölgesi olmayan bir yer ve kavim” kastediliyor demek naiflikten öte bir yanılgıdır.

Burada da gerçeği görmek için ufkumuzu çok geniş tutmak zorundayız ve bu ufuk, kâinatın tamamıdır.

Dünyamız güneşin ve uzayın yıkıcı radyasyonundan korunacak şekilde, atmosfer, manyetik alan ve Van Allen kuşağıyla çevrelenmiştir, bunlar dünyada yaşayan canlılara, uzayın yıkıcı radyasyonuna karşı siper edilmişlerdir.

 

Atmosfer:


Van Allen kuşakları

Bu koruma kalkanları üstteki ve aşağıdaki şekillerde görüldüğü gibi oluşmaktadır. Aksi halde bildiğimiz yaşam ve insanoğlu zaten ortaya çıkamazdı. Ay’da böyle bir durum, bir koruma yoktur. Güneşe karşı siper edilmemiş bir topluluktan bahis, gölgesi olmayan yer demek değildir.

 

Manyetik Koruma kalkanı

Bu koruma kalkanları Kuran'da da elbette bildirilmiştir:

 

Enbiya 32. Biz göğü korunmuş bir tavan yaptık ama onlar göğün ayetlerinden/delillerinden/mucizelerinden hâlâ yüz çeviriyorlar.

 

Anlatılan yer, insanın muhtaç olduğu gibi güneşten ve kozmik radyasyondan korunma ihtiyacı olmayan bir topluluğun yaşayabileceği, uzayın ve güneşin ışınlarından korunmamış bir gezegendir. Yani güneş ışınları ve radyasyondan kesinlikle zarar görmeyen ve kendileri de enerjiden (s-elektronlardan, s-fotonlardan) yaratılmış bir kavimden, Kuran’da “dumansız ateş” tabiriyle müteşabih olarak, yani teşbih (benzetme) sanatıyla, enerjiden yaratılmış olan bir «cin» topluluğundan) bahsedilmektedir.

Ayetlerde geçen “güneşin battığı yerden”  kasıt da yön anlamındaki doğu-batı olgusu değildir. Bir güneşin, kainattaki yok oluşu, bir kara delik tarafından yutulmasıdır. Yoksa normal bir günde güneş ardışık ve sürekli olarak bir doğar bir batar.

Kuran'da Karadelik (Galaksi) - Yıldız - Gezegen - Uydu yörüngelerini anlatan makalem ve videosu:
https://www.asronspace.net/?Syf=26&Syz=739468&/Samanyolunu-D%C3%B6rt-Harfe-S%C4%B1%C4%9Fd%C4%B1rmak 

Seyahatlerinde güneşin doğduğu yere « sonra » gitmiş olması, hareket olarak önce güneşin battığı (yok olmaya başladığı) yer ve zamana  ardından ise bir gezegendeki kavmin üstüne doğduğu, sabah olduğu  yer ve zamana gittiğini ve aslında ona verilen sebepler (ilahi araçlar) sayesinde, onun için geçmişten geleceğe diye lineer bir zaman kavramı olmadığı, bunun yerine seyahatin sırası ve devamlılığı anlatılıyor. Yani, Zülkarneyn önce geleceğe, ardından da geçmişe gitmiştir.

 

Kuran bir taraftan dünya hayatıyla alakalı bilgileri verirken aynı zamanda kainatın yaratılışını da anlatmaktadır ve o yüzden bize dünya hayatında sıradan gelebilecek bazı konular için sıkça “bunda aklını işleten, ilimde ilerlemiş toplumlar için kanıtlar, mucizeler vardır” denir. Örneğin,  güneşin batmasında bizim için herhangi bir mucize yoktur, sıradan çok doğal olaylardandır. Fakat güneşin ufukta batması değil de, bir güneşin uzayda  yok olması anlatılıyor ise, durum tamamen değişir ve gerçekten anlatılan mucize ortaya çıkar. Aynı şekilde,  “güneşten siper yapılmamış” bir yerden kastın “gölgesi olmayan yer” değil de “güneşin ve uzayın zararlı radyasyonundan korunmayan yer” olduğunu anladığımızda da, yine bir mucizevi tanıma şahit oluruz.

 

Daha da merak uyandıran ve Y-cüc ve M-cüc ile tanışacağımız Üçüncü yolculuk ve macerayla devam edelim: Bu yolculukta göreceklerimiz, yukarıdaki açıklamalarımın ne kadar da doğru olduğuna da kanıt teşkil edecek.

 

Neden Y ve M harflerini ayırdığımı aşağıda göreceksiniz.

 

92. Sonra yine bir sebebi izledi. 93. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu 94. Dediler: "Ey Zülkarneyn! Ye'cûc ve Me'cûc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla sana vergi verelim mi?" 95. Dedi: "Rabbimin beni içinde tuttuğu imkân ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de onlarla sizin aranıza çok muhkem bir engel çekeyim." 96. "Bana demir kütleleri getirin!" İki ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca da "Getirin bana, üzerine katran dökeyim!" diye seslendi. 97. Artık onu ne aşabildiler ne delebildiler. 98. Dedi: "Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır." 99. O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır. 100. O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!...

 

 

 

 

 

Buradaki gökler, birinde bizim bulunduğumuz 7 ayrı uzayı (uzay-zamanı) belirtir ve “yer-arz” tabiri de dünya demek değildir, 7 göğün üstünde bulunduğu kainatın ve Yüce Allah’ın “yeri/arzı yaydım” dediği tabanıdır. Yer/arz budur, üst yüzeyi “uzay dokusu (Fabric of Space) tabir olunur. Uzay dokusu altındaki yer, yani asıl ve gerçek “Arz”, kelime manası ile dahi açıkça “arz eden” demektir, uzayda kâinatta ortaya ortaya çıkan ne varsa yerden, Kozmik Arz’dan çıkar. (Cosmic Ground = Kozmik Yer, Kozmik Arz). GIF resimde gerçek yerin/Arz’ın nasıl olduğunu da arz etmiş oluyorum.

 

Boşluk zannedilen uzayın her yerinde, animasyonda görüldüğü şekilde sürekli olarak evrenin yapıtaşları belirip kaybolurlar; yoktan varolur vardan yok olurlar. "Sürekli bir arz ediş". Bir gün bunlara hükmetmek mümkün olabilir, Allah'ın izniyle. 

 

Zulkarneyn’in bu macerasının geçtiği yerin “iki dağ arası” olması nedeniyle yine geniş bir açıdan bakarak bu dağların kainattaki karşılığının ne olabileceğini bir araştırmak gerekir. Dağlar kelimesi Kuran’da oldukça sık geçer. Yüce Allah’ın “yeri/arzı ve gökleri yarattığı ve yer sarsılmasın diye yere koca koca dağlar diktiği, kazıklar gibi çakıp sabitlediği” tekrarlanır. Dağların sabit olmadığı ve sanki denizin üstünde “yüzmekte” oldukları açıklanır. Hatta dağlarda “simsiyah” yolların da olduğu söylenir, farklı renklerde de. Şimdi dünyamıza hapsolmadan uçsuz bucaksız kainata bakalım ve birincisini zaten bildiğimiz, "ikili" anlatımların “ikincilerini” görmeye devam edelim. Bu aşamada  bırakalım bunu bize şekiller anlatsın: “ARZ/yer” “Dağlar” “Yere çakılı kazıklar” ve “Gökler”.

 

Karadeliklerin ve Nötron Yıldızlarının uzayda bu Kozmik Yer/Arz üzerine dikilmiş “dağ” veya yere çakılmış kazık anlatımlarıyla bunların bilimsel açıklamaları olan şekiller de görüleceği gibi gerçekten bire bir uyumludur. Özellikle her galaksinin merkezinde bulunan devasa karadelikler galaksilerin dağılıp yok olmasını engeller ve kainatta düzeni sağlayan en önemli unsurlardandırlar.

 

Solda en alttaki Nötron Yıldızı, sağdaki ise bir Karadelik...

Uzayın altı veya üstü yoktur. Bakış açısına göre, hem yukarıdaki gibi yere/arza çakılmış devasa kazıklar (Nebe suresi 7. Ayet), hem de aşağıdaki gibi arza dikilmiş koca koca dağların en büyükleri Karadeliklerdir. 

Kuran’da anlatılan “arz/yer sarsılmasın, uyum içinde varolsun” diye kazık gibi dikilen o “koca koca” dağların kainattaki karşılıkları  işte bu karadeliklerdir ve sabit değillerdir; Kuran’da bazen deniz diye de tabir olunan uzayda, resimde görüldüğü gibi yüzmektedirler. Karadelikleri bilimsel açıdan anlatırken kullanılan şekillere üstten bakıldığında, uzayda açılmış “çok çok” derin çukurlar gibidirler, bunlara tabandan yani Kozmik Yer’den bakıldığında göreceğimiz ise yerden yükselen koca koca dağlardır ve aynı anda yere çakılmış temel kazıklarından farksızdırlar.

Ayette “dağlarda simsiyah yollar” olduğunun yazılmasında belki bu karadeliklerin bir geçit işlevi gördüğünü destekliyor olma ihtimali de vardır.. Zulkarneyn’in seyahatleri ve üç macerasının ikisinde karadeliklerin yanında bulunması da bu “geçit” anlamında manidardır. Benim fikrim bu geçitlerin bilim kurgulardaki wormhole gibi olmadıkları yönündedir. Açıkçası uzay içinde zaman yolculuğu yapılabileceğine pek inanmıyorum çünki “zaman”ın bir boyut olduğu gerçek dışıdır; sadece bilinmeyen bir olguyu matematiksel olarak anlatmak için ortaya atılmış dahice bir fikirdir. Fakat üstünde yer aldığımız Kozmik Arz’a geçebilirsek oradan da uzayın başka bir yerine ve başka bir zamanına "anında" gidebilmek mümkün olabilir. Bu görüş Zulkarneyn’in seyahatine de daha uygun düşüyor. Bilim ve teknolojinin ilerlemesini izleyip, o vakte kadar kıyamet kopmaz ise uzak torunlarımızın bunları göreceğini tahmin ediyorum. Sonuçta Yüce Allah güzel Kuran’ında her şeyi en güzel şekilde anlatmıştır.

 

Rahman ﴾19﴿ O, birbirine kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. ﴾20﴿ (Ama) aralarında bir engel vardır; birbirlerine karışmazlar.          
Furkan ﴾53﴿  Biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acı olan iki denizi karışacak şekilde salıveren ve ikisi arasına bir engel, aşılmaz bir perde koyan O’dur.

 

Dağların yüzmekte olduğuyla ilgili ayetlerden bahsetmişken, eklediğim yukarıdaki ayetlerde bildirilen denizlerden birisi dünyamızın ve karadeliklerin de içinde yüzmekte olduğu “uzay” yani kainatın görünen tarafıdır ve diğeri ise tamamen teorik fiziğin standart modeline uygun olarak ve Kuran’la ilişkilendirilmeden, başka bir bölümde  açıklanacaktır inşallah: SüperSimetrik Sicim Teorisi ve Paralel İki Evren: Birisi, topraktan yaratılmış insanlar için, diğeri ise dumansız ateşten (s-elektronlardan) yaratılış cinler için.

 

İki Karadelik etkileşimi
Watch two black holes bend the daylights out of space-time in this trippy  NASA visualization | Live Science

Kuran’da  “dağlar” anlatılırken aynı zamanda başta Kara Deliklere olmak üzere Nötron Yıldızı gibi en ağır gök cisimlerine işaret ettiğini söylemiştim. Bu kapsamda, bizim güneşimiz, küçük bir dağ durumundadır. Bu ayetlerde de dağ ile kastedilen bunlardır. Galaksilerin merkezinde devasa karadelikler bulunur ve bütün galaksiyi bir arada tutan da işte bu karadelik, yani "yücelikte aşılamayacak olan" dağlardır (İsra suresi 37. ayet).  Bu haliyle karadelikler başta olmak üzere nötron yıldızları ve diğer benzer kütle çekimli oluşumlar, yani dağlar, bütün kozmik arzı dengede tutar, sarsılmasını ve dağılmasını önler (Nahl suresi 15. ayet). Bizim galaksimiz samanyolunun ortasındaki karadeliğin adı, Sagittarius A* dır ve kütlesi güneşimizin dört buçuk milyon katına yakın olup buradaki gibi fotoğraflanmıştır. Eğer ki İsra 37. ayet dünyadaki dağlardan bahsediyor olsaydı, haşa, Rabbimizin ayeti yanlış olurdu çünkü dünyada insanların tırmanmadıkları, aşılmadık dağ kalmadı artık. Hatta hergün yüz bin civarında uçak, bu dağları aşarak sürekli üstlerinden uçup gidiyor. Bunu sadece "öylesine bir benzetme" diye de geçiştiremeyiz çünkü Yüce Allah her bettimlemesinde gerçek bir bilim ortaya koyuyor ve örneklerini bolca gördük.

Nötron yıldızları, güneşimizin 25 katı kadar olabilir, fakat, şimdiye dek gözlemlenmiş en büyük nötron yıldızının kütlesi, güneşimizin iki buçuk katına yakınken, çapı ise sadece ve sadece 10 kilometre civarındadır. Bir çorba kaşığı kadarı, Everest dağından daha ağırdır. Bunların yanında, küçük bir dağ diyebileceğimiz bizim yıldızımız, güneşimiz de, güneş sistemindeki gezegenleri, dünyamızı, bir arada tutar, dengeyi sağlayıp dağılmasını önler. İşte, temsili olarak güneş sistemimiz. 

KURAN'da  "arzı delemezsin ve yücelikte de dağları aşamazsın" diyen bir ayetimiz var, İsra 37. Eğer ki dünyadaki dağlardan bahsediliyor olsa, insanoğlu olarak dünyada aşılmadık yer bırakmadık, 8.848 metre yüksekliğindeki Everest dahil. Her gün yüz bin civarında uçak dünyadaki bütün dağların üzerinden uçup gidiyor. Arz olarak da yeryüzünden bahsediliyor olsa, dünyada didik didik edilmedik yer bırakmadık. Açılmış en derin kuyu, 12.282 metre derinliğiyle Rusya'daki Kola çukurudur. Ancak, evrendeki en yüce dağlar olan karadelik ve nötron yıldızlarını aşabilmek bilimsel olarak bile imkansızdır. Aynı şekilde, evrenin asıl arzı olan uzay dokusunu delmemiz de mümkün değildir, ki ne bir nötron yıldızı ne de bir karadelik bile delemiyor. Farketmenizi isterim ki, konuyla ilgili olabilecek bütün ayetler, buradaki bütün bilimsel açıklamalarımla bire bir uyumludur ve bu da Zülkarneyn yolculuklarının gerçek anlamını gösterdiğimin delillerinden sadece biridir.

 

Ancak, böyle iki dev oluşum uzay arzında etkileşime girdiğinde ise, yarattıkları olağanüstü dalgalarla uzayda tam bir bozgun yaşanır.
GIF gravitational, waves, loop, best animated GIFs vague, onda, schleife, ola, free download bucle,
Kehf suğresi 93. ayetteki, Zülkarneynin İki dağın arasına ulaşması ifadesi de bir galakside birbirine yakın iki karadeliğin veya bir karadelik ve bir nötron yıldızı yakınındaki bir bölgeye gelinmesidir. 
Zülkarneyn'in vardığı iki dağın arası da, karadelik ile nötron yıldızı arasıdır.

 

Yecüc ile Mecüc de etkileşime girmiş iki ayrı en ağır gök cisimleridirler ve bahsedilen bu iki dağ  onların adlarıdır.

 

Yecüc, bir karadeliktir, Mecüc ise bir nötron yıldızıdır. Etkileşime girince oluşan büyük yerçekimi Kozmik Arz’da, yani Yer’de ve uzay dokusunda sarsılmalara, dengesizliğe, “bozguna” sebep olmaktadırlar (Kehf suresi 94. ayet).
GIF gravitational, waves, loop, best animated GIFs vague, onda, schleife, ola, free download bucle,
İki Nötron Yıldızı Etkileşimi


 

Evrenimizin kozmik dağlarını iyice tanıdıktan sonra, yukarıda açıkladığım uzay dokusunun, KOZMİK ARZ'ın da KURAN'a göre ne kadar doğru ve gerçek olduğunu dağlarla ilgili diğer ayetlerle de görelim.

Vâkıa 4 - 7. Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar tamamen bir serpilişle serpilip, un ufak toz duman dağılıp yayıldığında ve sizler üç eş, üç sınıf olacağınız zaman
Müzzemmil 14. “Kıyâmet günü arz ve dağlar şiddetle titrer, sarsılır; dağlar kum yığınına döner.”
Tâhâ 105 - 107. “Rasûlüm! Sana kıyâmet gününde dağların ne halde olacağını soruyorlar. De ki: «Rabbim onları ufalayıp savuracak. Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bir halde bırakacak. Öyle ki, orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek!»” 

 

Ayetlerin hepsi kıyamet ile ilgili. Kıyamette SUR'a üflenince, uzay dokusu yırtılıp parçalandığında ne olacağına bilimsel açıdan da bakalım mı.

Yecüc ve mecücün, aşılması imkansız yücelikte, evrendeki en yüce dağlar olduklarını ayetlerle ve bilim ışığında görmüştük. Bu bağlamda, güneşimizin de küçük bir dağ olduğunu ilgili resimde gördük. İlave olarak, gezegenlerin ve uyduların da bunların yanında nispeten küçük tepeler olduklarını söylemeliyim. Temel olarak, uzaydaki her bağımsız oluşum, kendi ağırlığınca bir kambur, bir eğrilik oluşturur. Benzetme yapacak olursak, çok gergin elastik bir çarşafın üstüne bir ağırlık koyduğuzda olan neyse, burada da durum aynıdır. Evrenin en gergin çarşafı olan uzay dokusuna bir yıldız koyuyoruz, veya bir gezegen. Ancak, bu çarşaf öylesine sağlam ki, delinmesi imkansız.

Bilimsel açıdan da, uzay dokusu yırtılıp evrenin ve zamanın sonu geldiğinde hem yeni oluşturulan "Zülkarneyn Seddi" galaktik dalgakıran bu karadeliğin, hem de Yecüc ve Mecüc adını verdikleri karadelik ve nötron yıldızının da yerle bir olacağı  ve hepsinin bir kuantum toz bulutu veya bir kum yığını gibi birbirine karışacağı, bir araya geleceği kesindir. Uzaydaki her oluşum,  Uzaydaki gezegen, uydu, göktaşı gibi oluşumların tamamı, içlerindeki madde, molekül veya atom her şeyi, nötron yıldızları atomları bile ezip pekmez haline getirdikleri quark-glüon plazmasını, karadelikler ise o plazmayı bile dağıtıp içerdikleri madddenin özü o kara-katranı tamamen kaybedecek. Her şey quantum parçacıklar, veya belki de sadece sicimler olarak savrulup dökülerek bir kuantum kum yığını haline gelecektir. Bütün kozmik oluşumlar, her şey, madenin özüne, quantum hallerine geri dönüp kozmik arz üstüne yayıldıklarında, artık kozmik arzda herhangi bir eğrilik oluşturacak ağırlıkları da kalmayacak, uzay dokusu ilk yaratıldığı gibi dümdüz hale gelecektir. 

Yukarıdaki ayetlerin anlattıkları da işte bu bilimsel açıklamaların tam karşılıkları değil mi? "orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek", "hepsi un ufak toz gibi yayılır", "dağlar kum yığınına döner". Şu betimlemelerin, teşbih sanatının muhteşemliğini fark ediyor olmalısınız. Müteşabih Ayet tanımlaması işte tam da budur...

 

Y-cüc ve M-cüc: Neden birisi Karadelik diğeri Nötron Yıldızı biliyor musunuz? Bu yüzyıla kadar bilinmesi imkansızdı, o yüzden bilen yok zaten, fakat şimdi bilimsel ve Kuran alfabesiyle gözlerinizle göreceksiniz. Kuran alfabesi, aslında, Quantum elementleri ve atomüstü varlıkları listeleyen bir tablodur. Aşağıda izleyebilir, veya buradan okuyabilirsiniz: https://www.asronspace.net/?Syf=26&Syz=757997&/KAINATIN-A-B-CSI-/-EVRENSEL-ALFABE

 

 

Y-cüc'deki Y harfi spiral galaksi ve ortasındaki Karadeliği simgeler: Varlığın Sonu, Yokoluş


M-cüc'deki MİM harfi hayatı simgeler. "Biz insanı spermden yarattık"

Hayatın başlamasını mümkün kılan oluşum Nötron Yıldızıdır. Linkdeki yazıyı okuduğunuzda göreceksiniz.
Hayat ve Ölümün Dansı - Varoluş ve Yokoluşun Dansı 

 

Peki madem ki Y ve M harflerini ayırdık, geriye kalan kelime nedir, ne demektir acaba? Bakalım, görelim:

 

Yecüc  ve  Mecüc, Ye ve Me'yi atalım, aradaki V'yi de atalım...


يَأْجُوجَ   وَ  مَأْجُوجَ

يَأْجُوجَ   وَ  مَأْجُوجَ

      جُوجَ   kalan kelimenin anlamına bakalım:

sürahi, ibrik, testi = جُ وجَ = جُوجَ  = 

 جَ & جَ = C ve C, çift جَ  

  

İBRİK, SÜRAHİ, TESTİ

Eski Arap ibrik, sürahi, testilerini görelim:

Ana şekil, içine bolca su, sıvı koyulacak bir kap, bir vazo. Eski Arap vazolarını da görelim.

   

Şimdi de, bu vazoların evrendeki Bilimsel ve Şekilsel karşılıklarını bulalım:
BİLİMDE KARA DELİKLER ve NÖTRON YILDIZLARI...


Aradığımızı bulbuğumuza inanıyorum. Uzaydaki vazolar: Başta karadelikler olmak üzere, kütlesi en ağır oluşumlar, yani nötron yıldızları ve diğerleri.

 

Y-cüc  ve  M-cüc : Evrenin "Yok Eden" ile "Var Eden" Vazoları, Sürahileri...

 

Yecüc ve Mecüc için bu açıklamaların yeterli olduğunu düşünüyorum.

 

ZÜLKARNEYN... Yukarıda bahsi geçtiği gibi Zulkarneyn’in sözlük anlamı “iki boynuzlu veya iki boynuza sahip olan” demektir ve şimdiye dek hep bu sayfada yer alan resimler gibi başlık veya boğa kafasına sahip birisi olarak algılanmıştır. Öyle bile olsa, bu boynuzların bir işlevi var mıdır, varsa nedir? Yine göreceğiz ki Kuran’da hiç bir kelime kesinlikle işlevsiz değildir ve bizler de buna tanık olmaya devam edeceğiz.

Uzayda ve Kozmik Arz’da en büyük kaos ve bozgun iki galaksinin etkileşime girmesiyle ortaya çıkar.

Bunu takip eden ikinci en büyük bozgunculuğu yapan ise alttaki resimde görüleceği gibi iki karadeliğin etkileşime girmesidir. Bunun ardından da bir Karadelik ve Bir Nötron Yıldızının kütle çekim dansıdır... Varoluş ve yok oluş dansıdır. Nötron yıldızı, maddenin ve yaşamın oluşmasını sağlayan temel atomların oluşmasını sağlayak iken, karadelik ise bütün maddenin içe çökmesi ve yaşamın yok oluşu demektir.



Ayet’lerin açıklamasına geri dönelim. Bahsi geçen topluluk bunları bilecek kadar ileri düzeydeler ve “hiç bir söz anlamayan bir topluma dönüşmüş” olmaları da bu çok ilerlemiş seviyenin verdiği kibirlerindendir, aynı cin soyundan olan İblis’in kibiri gibidir. Bunlar da “üzerlerine güneşten siper yapılmamış” olan bir kavim”dir, bedensel olarak böyle bir korumaya ihtiyaçları yoktur: aynı “dumansız ateşten”, büyük ihtimalle "elektronlardan" yaratılmış bir cin toplumudur. Fakat bilimdeki ilerlemelerine rağmen kara deliklere ve bunlarında yarattığı kozmik tsunami büyüklüğündeki gravitasyon dalgalarına karşı bir şey yapmaya yeterli kaynak ve güçleri yoktur. Bu kavmin yardım talebi üzerine Zülkarneyn, o toplumun da “bedensel güçleriyle destek olması” ile bu iki karadelik arasında dengeyi sağlayacak bir engel, galaktik bir dalgakıran yapmıştır. Artık Yecüc ve Mecüc’ün önüne bir engel çekilmiş, Arz kontrol altına alınmıştır. Zulkarneyn’in yaptığı bu engelin kıyamet gününe kadar  dayanacağını ima ettiğini okuyoruz. Dünyadaki iki dağ arasına yapılan normal bir setten bahsediliyor olsa idi ne o set ne de dağlar kıyamete kadar dayanacak değillerdir, kaldı ki bir kavim kıyamete kadar yaşasın. Elbette ki o kıyamet vaktine kadar ancak karadelikler ve nötron yıldızları, yani Y'cüc ve M'cüc var olabilecektir ve bu da demektir ki Zulkarneyn kıyamete kadar varolacak yeni bir karadelik oluşturarak bu iki oluşumu kütle/yer çekimsel olarak dengelemiştir.

 

Evet, Yecüc ve mecücü, hem kozmolojik, hem astrofizik hem de kuran alfabesi ve kelimeleriyle, yeterince tanıdık gerçekten. Şimdi,  zülkarneynin, Yecüc ve mecüce karşı, yani evrenin en güçlü yapılarına karşı ne yapmış olduğunu anlayalım.   Bizim evrenimizde hiç kimse, karadelik ve nötron yıldızlarına karşı bir önlem alacak kapasitede değildir, ve kesinlikle olamayacaktır da. Çünkü, Yüce Allah’ın dediği gibi, yücelikte bu dağların aşılması imkansızdır. O zaman, iş, zülkarneynin kimliğinde bitiyor olmalı.  Yaratıcımızın, böylesine önem verdiği mübarek şahsiyeti, şimdi tanıtmaya başlıyorum Yukarıda bahsi geçtiği gibi, Zülkarneyn ’in sözlük anlamı  “iki boynuzlu veya iki boynuza sahip olan” demektir, ve boynuz konusu, şimdiye dek hep burada yer alan resimler gibi,  başlık veya, boğa kafasına sahip birisi olarak algılanmıştır. Öyle bile olsa, bu boynuzların bir işlevi var mıdır, varsa nedir? Yine göreceğiz ki Kuran’da hiç bir kelime kesinlikle işlevsiz değildir, ve bizler de buna tanıklar olmaya devam edeceğiz.

 

Uzayda, Kozmik Arz’da, galaktik düzlemde, en büyük kaos ve bozgun, iki galaksinin etkileşime girmesiyle ortaya çıkar, bunu takip eden ikinci en büyük bozgunculuğu yapan ise burada bolca gördüğümüz gibi, iki karadeliğin etkileşime girmesidir. Bunun ardından da bir Karadelik ve Bir Nötron Yıldızının kütle çekim dansı gelirken,iki nötron yıldızının kozmik güreşini de bu kategoride sayabiliriz.

 

Ayette geçen “arzda bozgun çıkarmanın” ne olduğunu iyice anlamış olduktan sonra, diğer ayetlerin açıklamasına devam edelim. Bu bozgundan şikayet eden, Bahsi geçen topluluk, anlattıklarımı bilecek kadar çok ileri düzeydeler Ve,“hiç bir söz anlamayan bir toplum” olmaları da, bu çok ilerlemiş seviyenin verdiği kibirlerindendir, aynı cin soyundan olan İblis’in kibiri gibi. Bunlar da, önceki bölümde açıkladığımız, “üzerlerine güneşten siper yapılmamış” olan bir kavim”dir, bedensel olarak böyle bir korumaya ihtiyaçları yoktur: yani,  “dumansız ateşten”, büyük ihtimalle, "es, elektronlardan" yaratılmış bir cin toplumudur. Bu cinlerin kibirleri, dünyamızdaki bazı bilim adamlarının, yaratılış konusundaki inkarcı kibirlerinden de pek farklı sayılmaz.  Fakat, bilimdeki ilerlemelerine rağmen, kara deliklere karşı bir şey yapmaya yeterli kaynak ve güçleri yoktur. Bu kavmin yardım talebi üzerine Zülkarneyn, o toplumun da “bedensel güçleriyle destek olması” ile bu iki galaktik dev, Yecüc ve mecüc arasında dengeyi sağlayacak bir engel yapmıştır. Açıkçası! onların sebep olduğu bozguncu gravitasyon dalgalarının önüne bir dalga kıran! inşa etmiştir. Böylece, Yecüc ve Mecüc’ün önüne bir set çekilmiş, cinlerin bulunduğu bölgede, Arzdaki bozgunun önüne geçilmiştir.

 

Zülkarneyn ’in yaptığı bu engelin, kıyamet gününe kadar  dayanacağını ima ettiğini okuyoruz. Çünkü diyor ki; Rabbimin vaadi gelince, onu yerle bir eder ve rabbimin vağdi haktır, kesin gerçektir. Biz de biliyoruz ki, rabbimizin hak vağdi, kıyamet günüdür. Bu cümlenin nasıl olup da 1400 yıldır, zülkarneyn setti ile birlikte düşünülememiş olması da, ancak, Allah'ın, bu ayetin açıklama vaktini bugünlere saklamış olmasındandır. Evrenin sonu Sura üflenip uzayın yırtılması sonucu, her şeyin,  quantum element olarak, un ufak kum yığını gibi dağılması, dökülmesidir. Çok tiz bir sesin, titreşimleriyle camı çatlatmasına benzer. Camın rezonans frekansını bilip titreşimi buna göre ayarladığınızda, cam patlayacaktır.

BİZİM "KOZMİK" SÜRAHİLERİMİZİN SONU DA, İŞTE AYNEN BÖYLE OLACAK... İÇİNDE NE VARSA KOZMİK ARZ'A, UZAY DOKUSUNA DÖKÜLECEK.


Asr'dan oluşan uzayın uygun frekansına göre, sur'a, uzayı tutan görünmez direklere üflendiğinde de, bütün evren aynı anda paramparça bitecektir. Elbette ki o kıyamet vaktine kadar, ancak karadelikler, yani Y'cüc var olabilecektir, ve bu da demektir ki Zülkarneyn  kıyamete kadar varolacak bir karadelik oluşturarak, Yecüc ve mecücün, bu iki galaktik dev oluşumun, arzdaki kütle, yer çekimsel bozgununu engellemiştir. Dünyadaki iki dağ arasına yapılan normal bir setten bahsediliyor olsa idi, ne çekilen o set, ne de dağlar kıyamete kadar dayanacak değillerdir, kaldı ki bir kavim kıyamete kadar yaşasın. 

 

Bir Yıldızın Hayat Döngüsü

 

Bu engeli  anlamak için, önce bir yıldızın, ardından da bir nötron yıldızı ve bir karadeliğin nasıl ortaya çıktığını bilmek gerekir. Çünkü hem Yecüc, hem Mecüc, her ikisi de benzer süreçlerden geçerler. Fazla detaya girmeden, en basit haliyle anlatacağım.  Yıldızlar, kütle boyutlarına göre yaşamları boyunca, burada görmekte olduğumuz farklı evrelerden geçerler. Bizim güneşimiz  orta büyüklükte olup, resimde görülen üst sıradaki etapları takip ederek, nihayetinde “beyaz cüce” dediğimiz bir yıldız haline dönüşecektir. Başka yıldızlarla birleşmediği sürece, Nötron yıldızı veya kara deliğe dönüşmesi ihtimali yoktur. Daha büyük yıldızlar ise, alt sıradaki gibi daha farklı ve muhteşem bir yol izlerler. Her iki sıranın ilk aşamaları benzer olsa da, büyük yıldızlar, ömürlerinin sonunda ya, Tarık suresinde, vuruşlu, çakan yıldız diye tanımlanan nötron yıldızına, ya da bir kara deliğe dönüşürler. Ya da, önce bir nötron yıldızına, ardından da bir kara deliğe dönüşürler.
Bu yıldızların yapısı aşağıdaki gibidir, en merkezde demir atomları, onun üzerinde katman katman daha hafif atomlar, ve en dışta da, bizim güneşimiz gibi, helyum ve hidrojen atomları bulunur.

 

Kuran’ın Rahman suğresinde bizim uzayımızdaki 31 adet yapıtaşı, 31 çift quantum element, “yaratılan nimetler” adıyla 31 kez sorularak teyit edilmiştir. Başka ayetlerde de 31 çarpı 2 sayısı farklı şekillerde, süper-simetrik olanları da işaret ve teyit edilmiştir. S-elektronlar, bu süper simetrik paralel evrendedir ve cinler de orada yer alıyorlar. Bir başka surede, inşirah suğresinde ise, nötron yıldızlarının yukarıdaki aşamaları da bire bir anlatılmıştır;  sitemde okuyabilirsiniz. İronik olarak, büyük bir yıldızın karadelik safhasına gelmesi, tüm varlığın, maddenin yok  olması demek iken, nötron yıldızına dönüşmesi ise, hayatın başlaması ve insanın ortaya çıkması için gereken tüm diğer atomların yaratılmasını sağlamaktadır. Tarık suresi de, birinci ayetinde bu yıldıza dikkat çektikten sonra “insanın kendisinin neden yaratıldığına bakmasını” istemekte ve böylece ilk ipucunu zaten vermektedir. Ancak, nötron yıldızı, insan ilişkisi ve eşitliği başka bir surede. inşirah suresinde detaylandırılmıştır.

 

Nötron yıldızının oluşmasını şu aşamalarla açıklayabiliriz: ilk yıldızlar, bizim güneşimiz gibi, en küçük atom olan hidrojenin, ikinci büyük atom olan helyuma dönüşümüyle başlar. Bu yüzden, adı güneş demek olan şems suğresinde, her ayetin sonu, he, hecesiyle biter. Yıldız kütle kazandıkça, artan yer çekimi nedeniyle merkezindeki atomlar ezilip daha büyük atoma dönüşürler, ve bu süreç, katman katman En sonunda, merkezinde demir atomu oluşmasına kadar devam eder. Demir atomu öylesine güçlü ve sağlam bir yapıdadır ki, yıldız kütle kazanıp büyümeye devam etse bile, demir, artık başka atoma dönüşmez. Nihayetinde, yıldızı patlatıncaya kadar yapısını korur. O yüzden, Yüce Allah, hadid suresi yirmi beşinci ayetinde ,« demirde büyük bir güç, kuvvet, ve insanlar için faydalar vardır », demektedir. Yıldızın patlamasına, süpernova denir. Süpernova ardından, ya bir nötron yıldızı oluşur ya da bir kara delik.

Zulkarneyn, ayette belirtildiği üzere “Arz’da güç ve saltanat sahibidir, yani  “Arz’ın sunacağı her şeyi elde edebilir. Nötron yıldızı oluşumu   için demir gereklidir ve Zülkarneyn bu demiri cin toplumundan istememiştir, doğrudan Arz’a emretmiş, Arz’dan demir çıkarmıştır. Yüce Allah'ın on bahşettiği “arz üzerindeki saltanat”ının bir teyididir bu. Uzayda bu demir yığınını - belki de uygun bir yıldıza yığmakla, onu, güneşimizden birkaç kat -gerektiği kadar- ağır hale getirmiş ve ardından da, o cinlerin zaten enerji/ateş/ışın olan nefesleriyle -yani ayette belirtildiği şekilde, Zülkarneyn'in "körükleyin" emriyle“bedensel destekleriyle”-  üfleyerek demiri   kor haline getirmesi üzerine, bir süpernova patlamasına  bile meydan vermeden "katran" dediği, aslında o da karadelik içinde saklı maddenin özünden, yeterince döküp ekleyerek Yecüc ve Mecüc’e eşit ve denk, onları dengeleyecek bir kara delik ortaya çıkarmıştır. Örneğin, aşağıdaki videodaki ünlü astrofizikçinin açıkladığı şekilde, dünyamıza bir tenis topu büyüklüğünde böyle bir katran koyarsak, ki onun ağırlığı dünyadan bile fazla olabilir, dünyamızı da içine çekerek daha büyük bir "katran" yani bir kara delik oluşturacaktır. Aynı şekilde, bir yıldıza da önce yeterince demir ilavesiyle onun ağırlığını istediğimiz düzeye getirdikten sonra, ya da aynı ağırlıkta bir demir yığını üstüne uygun büyüklükte bir karadelik özü, katran eklersek, aynı şey olacaktır. 

Kuran’da hiç bir kelimenin boşuna yazılmadığını ve “bedensel güç ile destek olmak” ifadesinin de tam manasıyla yerini bulduğunu görmüş oluyoruz.

Böylece sondaki “kara balçıklı göze” ile baştaki “kapkara katran”ın nasıl buluştuğuna da şahit oluyoruz.  Kuran’da her kelime bir mucizedir ve Yüce Allah’ın mucizeleri bitmez.

 

Şimdi yeni bir mucizeye tanık olmak üzere yandaki “sevimli çiçek” resmine bir göz atmanın vakti gelmiş olmalı. Kırmızı tomurcuğa biraz yakından bakalım.

Dikkatli bakınca, hatta ilk bakışta ağzı kapalı bir yılan kafasını andırıyor olabilir mi acaba, hele ki üstüne bir göz şekli kondurursak?

 

"Saffat 65.Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir."

 

Saffat suresinin önceki ayetlerini okuyunca bahsedilenlerin resimdeki gibi zakkum tomurcukları olduğunu görüyoruz. Yüce Allah nasıl ki evreni ve insanları mükemmel ve kusursuz bir güzellikte yarattı ise, cinleri de mükemmel kusursuz güzellikte yaratandır. Sınava tabi tutmak üzere her ikisine de bazı kusurlar eklemiştir ve başarılı olanlar kıyamet gününden itibaren kusursuz hallerine dönerek cennete yerleşeceklerdir.

"Saffat 62, 63. Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. İnsanlar cin için, cinler de insan için imtihan aracıdır. Yüce Allah Adem’i kullanarak bir cin olan İblis’i imtihan etti ve İblis Yüce Allah’ın emrine karşı geldi. Ardından İblis te Yüce Allah’tan almış olduğu izinle Adem ile Havva’yı kandırıp onların da Yüce Allah’ın emrine karşı çıkmalarına vesile olarak intikamını aldı ve bu kandırmacalarına kıyamete kadar devam edecek."

Onlara yasaklanmış olan ağacın meyvelerini yediren İblis’in neden sürekli olarak bir yılan şeklinde tasvir edildiğini de sanıyorum ki yine Kuran’ın “tam yerini bulan” yüce betimlemeleriyle anlamış oluyoruz.

 

Peki, nefesi alev, ışın olan bu cinler neye benziyorlar?

Kuran’da tasvirine rastlamadım fakat biraz hayal gücü ile bu cinlerin ağzını açtıklarında nasıl nefes alıp verdiklerini ve özellikle nasıl üflediklerini düşünelim. Örneğin,  demiri kora çevirecek aşağıdaki resimdeki lazer gibi üflemesi mümkün olabilir mi? Belki de yanındaki bunsen brülör gibidir, üstteki normal nefes alışı, alttaki üflemesi.


Konu konuyu açıp da cinleri ziyarete kadar gidince, onların da bazı özelliklerini ortaya çıkarmış bulunuyoruz (Bunlar gerçekten böyledir demiyorum, bilimin bulduğu ile Kuran ayetlerini karşılaştırarak bir yorum yapıyorum sadece).

 

Zulkarneyn’e devam edelim. Diyor ki; “Yüce Allah’ın emriyle Sur’a üflenip zamanın sonu geldiğinde yani kıyamet koptuğunda, yeni oluşturulan bu karadeliğin de Yecüc ve Mecüc adını verdikleri her iki galaktik oluşumun da yerle bir olacağı ve hepsinin birbirine karışacağı kesindir”. Farklı surelerde de anlatıldığı gibi, örneğin Hakka 14, “kıyamet günü yer ve birbirine çarpılıp un ufak edilecektir”.  Kainatın yok edileceği bir günü betimlerken, bunu sadece dünyadaki dağlarla kısıtlamanın ne kadar dar ve sığ olacağını idrak etmek gerekiyor. Dünyadaki bütün dağları yere çarpsanız, ancak dünyada büyük bir sarsıntı, büyük bir deprem oluşturabilirler, belki yaşamı bitirir ancak dünyayı kesinlikle yok edemezler. Oysa kozmik arzı sarsıp karadeliklerle birbirine çarparsanız, bu çarpışma uzay dokusunu yırtarak evreni sonlandırabilir. Bir halı veya kilimi, üzerindeki bazı eşyalarla birlikte müthiş bir güç ve hızla çırptığınızı düşünün.

Zaten asıl olay, titreşim ile uzay dokusunu yırtmaktır ve sura üflemek de budur. Sonuç olarak Yecüc ve Mecüc ile dünyadaki iki dağ ve orada bozgunculuk çıkaran kavimler anlatılmıyor. Dolayısıyla kıyamette de hiç kimseye herhangi bir saldırıda bulunmayacaklardır. Kıyamette zaten herşey herşeyin üstüne yıkılacak, yırtılacak, böylece tüm kainat aynı anda sonlanmış, zaman da süre de bitmiş olacaktır.

Sur’a üflenmesiyle ortaya çıkacak olan o müthiş sesin titreşimleri uzayı kaplayan ve tüm varlığı içinde barındıran ASR’ı çökertecek, tüm varlık alemi toz gibi kuantum parçacıkları olarak dağılacaktır. Uzayın zaten hızlanarak genişlediği kanıtlanmıştır ve eninde sonunda bu genişleme sonucunda uzay dokusunun yırtılacağı öngörülmektedir. Hızla şişirilen bir balonun sonuçta patlamasından farksızdır fakat her an bir iğne ile bu balonu patlatmak mümkündür. Tiz titreşimli bir ses ile cam bardakları patlamak nasılsa, Sur'a üflemenin bilimsel karşılığı tam da budur. 

Şimdi, Y-cüc ve M-cüc'ün insanlara saldıracağına dair efsaneye geri dönme vakti geldi. Yalancının mumu mutlaka söner demiştim hatırlarsanız. Çünkü yüce Allah, her ayetin altındaki Sünnetullah, O’nun evreni yaratmış olduğu kesin ve değişmez bilimsel kanunlarınıi "vakti geldikçe" birer birer gösteriyor bize.  Bu da ancak yine Yüce Allah’ın izniyle, bilimde ve teknolojide ilerlememizle mümkün oluyor. Yüce Allah, Hucurat 12. ayetinde, zannın fazlasından kaçının, zannın bir kısmı günahtır diye uyarıyor bizi. Keşke insanlar bu ayete uyarak, tam anlamadıkları ve bilemedikleri ayetlerde, zan ile uydurmak yerine " bilmiyoruz, anlamıyoruz" deselerdi, "doğrusunu Allah bilir, vakti gelince anlayacağız inşallah" diyebilselerdi. Haydi, insanların aceleci ve temelsiz kurgucu yaratılışıyla bu yanlış inanışa sebep oldukları ayeti "genel kabul gördüğü haliyle" okuyup ardından da Sünnetullaha göre, yani Allah’ın evreni yaratma ve yönetme yasalarına göre, bize aslında ne dediğini anlamaya çalışalım.

 

Enbiya 96. ayet: Nihayet Yecüc ve Mecücün önü açıldığı zaman, onlar her tepeden  akın edecekler.

 

Bu, Yecüc ve Mecüc isimlerinin Kehf suresi dışında geçtiği tek ayettir. Kuran'da yazmadığı halde, siz bunların birer kavim, birer ırk olduğunu farz ederseniz, zannederseniz, ve de Yüce Allah'ın "insan tartışmayı çok sever" dediği ayetteki gibi her işi kavgaya çevirirseniz, akın etmeyi de, Kuran'daki kelimenin esas ve diğer anlamlarını unutup  sadece "saldırmak, savaş çıkarmak" zannedersiniz tabi ki. Ayet cımbızlanmış diyecek olanların önüne biz de bir set çekelim, ayetin bağımsız mahiyetini anlamak için önceki ve sonraki ayetleri özetle okuyalım. Bir önceki ayette,  helak edilen bir ülkenin geri gelmesi haramdır diyorken ve savaştan veya saldırmaktan hiç söz etmiyorken,  bir sonraki ayette ise  gerçek hak vaat yani kıyamet yaklaşır ve inkârcılar bir gaflet, bir yanılgı içinde olduklarını anlayıp pişman olurlar diyerek devam ediyor. Rabbimizin Gerçek vaadinin kıyamet olduğunu belirten ayetlere de bir örnektir bu. Ayrıca, Açıklamış olduğum gibi  Zülkarneyn seddinin de kıyamete kadar dayanacağına dair kesin kanıttır çünkü "Rabbimin hak vaadi gelince onu, o seddi yerle bir eder" demişti. Evrenin sonuna kadar var olabilecek tek oluşumlar da kara deliklerdir ve Zülkarneyn seddi de kıyamete kadar dayanacak, galaktik düzlemde dalgakıran seddi görevi görecek olan bir karadeliktir. Yecüc ve mecücün her tepeden akın edeceğinin söylenmesinin ardından, hak vaatten bahsedilmesi, bu sözde akınların da kıyamette olacağını gösteriyor  ancak burada bir hususu da aydınlatmam gerekiyor ki, o da şu: Kıyamet, bütün kulların tekrar diriltilip ayağa kaldırılacakları ve yargılanacakları olaydır.  Bunun hemen öncesinde ise, evrenin ve zamanın sonlandırılması, yani, sura üflenmesi ve uzayın parçalanması gerekiyor. Anlıyoruz ki, yecüc ve mecücün tepelerden akın edecekleri gün ile, inkârcıların bir gaflet içinde olduklarını anladıkları gün aynı gündür, tekrar diriliş öncesi, uzayın yırtılıp parçalanacağı, evrenimizin son günü, son saatidir. Klasik inanışa uyacak olursak, "sura üflenip evren paramparça olduğunda, yecüc ve mecüc kavimleri her tepeden akın edip insanlara savaş açacak" demiş olmuyor muyuz? Kime saldıracaklar, ölülere mi? Evet, bu yanılgıyı da post modern bilim ve bulgular ışığında, tekrar tekrar kanıtlayacağım inşallah.

 

Kehf suresindeki ilgili ayetlere bakıp ilerlemeye çalışalım.

 

98. ayet:  Dedi: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder Ve Rabbimin vaadi haktır.
İşte, Yukarıda açıklamış olduğum gibi, Zülkarneyn seddi rabbimizin hak vaadi olan kıyamete kadar varlığını koruyacaktır.


99. ayet: O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar.  Sura üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır,
Bilimsel açıdan da uzay dokusu yırtılıp, evrenin ve zamanın sonu geldiğinde hem yeni oluşturulan bu karadeliğin (seddin), hem de Yecüc ve Mecüc adını verdikleri karadelik ve nötron yıldızının da yerle bir olacağı ve hepsinin kuantum toz bulutu veya kum yığını gibi birbirine karışacağı, bir araya geleceği, kozmik arza çökeceği kesindir. Ayette de hepsini bir araya toplamışızdır derken, esasen bunu söylemiyor mu zaten? Farklı ayetlerle bu açıklamalarımı da birer birer eşleştireceğimi göreceksiniz inşallah.

Zaman boyutunun sonlandırılması esasen “gökleri görülmez direklerle yükseltip yerinde tutan ASR’ın çökertilmesidir, tüm kainatın çökmesidir, Kıyamet’tir. Zaman kavramı da zaten uzayı dolduran ve ona direksiz yükseltiilmiş görüntüsünü veren Asr içinde oluşan hareketlerin ardışık bilgisinin depolanmış halidir, hafızadır ve bu bilgi ve hafıza sadece artan şekilde tek yönlü olarak geleceğe doğru gider. Bu ise zaman-entropi eşitliğinin en doğru tanımıdır. Böylece uzayın çöküp zamanın bittiği ve görüp bildiğimiz kainatın sarsılıp yok olacağı en son,  en müthiş günde kim kime saldırabilir ki Yecüc Mecüc birilerine saldırsın? Bunu iddia edenlerin tekrar düşünmelerinde fayda görüyor, bu dayanaksız görüşü dillendirmeyi artık bırakmalarını tavsiye ediyorum.

 

Uzay yapısının aşağıya kopyaladığım gibi bal peteği şeklinde olduğuna dair bir teorim var, umarım bunları matematiksel olarak da geliştirebilirim. 

 

http://asronspace.net/?Syf=26&Syz=736421&/ASRON,-a-new-concept-for-the-space.-No-Spacetime,-only-Space 

 

 

Sonuçta, diğer resimde görüldüğü gibi bütün evren en küçüğünden en büyük oluşumlara kadar tekrarlanan kalıplar halinde ortaya çıkmıştır.

 

Bunun ardından sur’a tekrar üflenmesiyle gökler yükseltilip şu anki uzay/kainat yerine cennet ve cehennem yayılarak getirilmiş olacak ve tüm topluluklar da yargılanmak üzere tekrar ortaya çıkarılacaklardır. Nihayetinde her şey, insanlar da cinler de kainatta Yüce Allah’ın ilmiyle yoktan var ettiği anlatımındaki “Bilgi’dir, “İlim’dir “Information’dır ve bilgiyi tekrar tekrar ortaya koymak o bilginin sahibi için çok kolaydır. O, tüm kainatı yoktan var eden ve herşeyi ilmiyle kuşatandır.

 

"99. O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır”

 

SUR'a üflenince ne olacağından yukarıda bahsetmiştim. Uzaydaki gezegen, uydu, göktaşı gibi oluşumların tamamı, içlerindeki madde, molekül veya atom her şeyi, nötron yıldızları atomları bile ezip pekmez haline getirdikleri quark-glüon plazmasını, karadelikler ise o plazmayı bile dağıtıp içerdikleri madddenin özü o kara-katranı tamamen kaybedecek. Her şey quantum parçacıklar, veya belki de sadece sicimler olarak dökülerek hepsis bir araya gelecektir. 99. ayetin söylediği de bunun aynısıdır. 

 

İki karadelik veya nötron yıldızları etkileşime girip yeterince yaklaştıklarında birbirleri etrafına dönmeye başlarlar ve aynı denizde dönüyorlarmış gibi uzayda yer çekimsel dalgalar (Gravitational Waves) oluştururlar. Bir asıra yakın süre teori olarak kalan uzaydaki bu tür yer çekimi dalgalarının varlığı iki sene önce bilimsel olarak ölçülerek ispatlanmıştır.  

GIF gravitational, waves, loop, best animated GIFs vague, onda, schleife, ola, free download bucle,  

Birbirleri içinde dalgalanan karadeliklerin anlatımını yukarıdaki resimlerde çok net olarak görüyoruz. Her şeyi ortaya çıkaran esas arzımız olan kozmik yerde, işte bu şekilde bozgun çıkmaktadır. İkinci resimdeki üç oluşumdan birisi (sağ üst) Zülkarneyn’in oluşturduğu kara delik, diğer ikisi ise birbirleri içinde dalgalanan karadelik Yecüc ve nötron yıldızı Mecüc’ün yarattığı, uzaydaki tsunami gibi bozgun dalgaların önünde bir set oluşturup kontrol altına alınca, resmin sağ üst köşesinde bir yerlerde bulunması gereken cin toplumunun Kozmik Yer’i bozgundan kurtulmuş oluyor. 

 

Böylece,  Kuran’ın başka bir betimlemesiyle yine bir “tam isabet” sağlamış oluyoruz.

99. Ayetteki “o gün”den bahis elbette ki Zülkarneyn'in son yolculuğunun son günüdür. Yecüc ve Mecüc'ü orada birbirleri içinde dalgalanırken bırakılmışlardır. Devamındaki "Sur'a üflenmesi" ise va takip eden 100. ayet, 100. O gün, cehennemi, inkârcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!... elbette ki kıyamet günüdür ve bir başka ayette “her şey yok olacak, sadece Yüce Rabbin yüzü kalacaktır” diye yazılmış olan gündür. Ayet numarasıyla bile sabitlenmiş, eşsiz ve bir (1) olan Yüce Allah’tan başka sadece sıfırlar, hiçlik kalacaktır.

 

Şimdi Zülkarneyn ile ilgili asıl noktaya geliyoruz; kıyametin kopmasının Sur’a üflemekle olacağını “inananlar” olarak hepimiz zaten biliyoruz. Sur’a üflemek de aslında eski kavimlerin boynuzları trompet gibi üflemesinden ibarettir, bu boynuzlardan biri üflendiğinde -yani Sur’a ilk üflendiğinde” kıyamet kopacak, ikincisi üflendiğinde her şey tekrar ortaya çıkacak ve Yüce Allah insanları ve cinleri yargılayacaktır. Hepimiz öldükten, varlık alemi yok edildikten sonra tekrar diriltilerek yargılanacağız. Üflenecek olan boynuzların dünyadaki benzerlerini bu resimde görüyoruz.

 

Evren açısından bu mümkün görünürken, tek tek insanlar için bunun anatomik açıdan bir karşılığı da vardır. İç kulaktaki Koklea : 

Sur’a üfleyecek olan kimdir? Klasik inanışa göre Yüce melek Hz. İsrafildir ve iki kere üfleyecektir. İlkinde, içinde var olduğumuz evrene, sur'a, evreni ayakta turan görünmez direklere üfleyerek onu paramparça edecek, her şey toz bulutu gibi çökecektir. Ardından, geride kalan o toz bulutuna tekrar üflediğinde ise, farklı bir evren oluşacak, herkes yeniden dirilecektir.

Peki, SUR nedir tam olarak? Nasıl oluşuyor? Evrenin başlangıcından itibaren genişleyerek devam eden uzay, ve onun bizim görebildiğimiz üç boyutlu haliyle, toplam 10 boyutlu BOYNUZ, işte bu SUR'dur ve buna Uzay-Zaman Konisi diyoruz, genel olarak aşağıdaki şekilde gösterilir:

İlgili formüller negatif zamanı da sonuç olarak gösterdiği için, geçmiş ve gelecek olarak aşağıdaki şekilde de resmedilir.

 

İşte bu boynuzların yüzeyi, aşağıdaki Kozmik ARZ'dır.

Kuran'a en uygun teori, süpersimetrik paralel evren teorisidir. Çünkü, ayetlerde anlatılan olaylar ve benzetmeler, Cin ve İnsan nesli için iki ayrı evren olduğunu, bunların iç içe olacak şekilde yartatıldığı ancak birbirine değmedikleri bildirilir. Kuran'da denizlerle ilgili ayetleri okuduğumuzda, ve ufkumuzu dünya ile kısıtlamadan bütün yaratılışı kapsayan evrene baktığımızda anlayacaksınız. Dağların yüzmekte olduğuyla ilgili ayetlerden de bahsetmişken, okuduğum ayetlerde bildirilen denizlerden birisi, dünyamızın ve gösterdiğim karadeliklerin de içinde yüzmekte olduğu “bizim görebildiğimiz uzayımız”, yani kainağtın görünen tarafıdır, ve diğeri ise tamamen teorik fiziğin standart modeline uygun olarak, ve Kuran’la ilişkilendirilmeden, başka bir bölümde  açıklanacaktır inşallah: SüperSimetrik paralel evren Teorisi.

 

Rahman ﴾19﴿ O, birbirine kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. ﴾20﴿ (Ama) aralarında bir engel vardır; birbirlerine karışmazlar.         

Furkan ﴾53﴿  Biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acı olan iki denizi karışacak şekilde salıveren ve ikisi arasına bir engel, aşılmaz bir perde koyan O’dur.

 

İşte salınmış olan bir deniz: 

 

Ve, birbirine karışmak üzere salınmış olan iki deniz de böyledir. Ama aralarında, kuantum düzeyinde bir engel vardır, karışmazlar.


İnsanların ve Cinlerin Kozmik ARZ'larının denizleri, ve Zülkarneyn bu Arzlar üzerinde güç ve saltanat sahibi.


Ayetimizi hatırlayalım: Biz Zülkarneyn'e ARZ üzerinde güç ve saltanat verdik. Hiç bir insanın veya peygamberin dünya hayatı boyunca bu Kozmik Arz üzerinde bir gücü olmamıştır. Devamını da okuyalım: Ona her şeyden bir sebep verdik. Ve tekrar yazalım ; Hiç bir insanın veya peygamberin dünya hayatı boyunca bu Kozmik Arz üzerinde bir sebebi de olmamıştır.

 

Kuran'da Zülkarneyn ismi dışında, böyle bir gücün kime verilmiş olduğuna dair bir ipucu bulamıyoruz. Ancak, bu güç ve sebeplerin ancak Allah katındaki üstün görevlilere verilmiş olduğunu da biliyoruz. Mesela, Hz. Meryem'e de, Hz. Muhammed'e de Allah'ın mesajını ileten bir Cibril (Cebrail) bulunuyor. Genel olarak bildiğimiz dört üstün melek var. Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail. Cebrail ile birlikte adı anılan bir üstün görevli daha var Kuran'da ve adı da sadece bir kere geçiyor.

 

Bakara 98. Kim Allah’a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cebrâil’e ve Mikâil’e düşmansa, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.

 

Kuran'da insanların canını alan meleklerden bir kaç kez bahsedilir. Onların lideri Azrail Melek Olmalı. Sur'a üfleyecek olanın İsrafil Melek olduğunu da genel kaynaklardan biliyoruz. Cebrail ise, Yüce Allah'ın kendi katından elçisi, Hz. Meryem'e ve Hz Muhammed'e bilgi ileten, Kuran'ı onun kalbine indiren büyük melek.

 

Peki Mikail'in görevlerinden haberiniz var mı? Kuran'da Hz. Cebrail dışında adı geçen tek büyük melek için Kuran nasıl bir bilgi veriyor? Açıkçası hiç bir şey söylemiyor, "ona düşman olan kimseye, Allah da düşmandır" ifadesinden başka bir bigi bulamıyoruz. Her ne kadar kısmen bozulmuş olduklarını bilsek de, Tevrat ve İncil'de Mikail Meleğin kâinatın yaratılışına şahit olduğu bildiriliyor. Arzın ve Göklerin sırlarını bildiği söyleniyor. Ayrıca evrende adaletin sağlayıcısı olarak da betimleniyor. Göklerin ve Arzın (yani bütün evrenin)  düzenini korumak ve evrende çıkacak kaosu engellemek olarak "savaşçı" bir Lider Melek olduğu anlatılıyor ve bu sebeple genellikle elinde bir kılıç, bazen de bir adalet terazisi ile anılır.
Kainatın, arzın ve göklerin bilgisine sahiptir, evrende düzeni korur ve melek ordularının komutanıdır.

Adaleti gözetir ve sağlar

Kuran'da yazdığı ve de bilimsel kanıtlarıyla açıkladığım gibi, Zülkarneyn de, evrende ortaya çıkmış olan bir kaosu, kâinatın en büyük, en muhteşem oluşumları olan bir karadelik ve bir nötron yıldızının, "birbirleri içinde dalgalanan" "Yecüc ve Mecüc'ün" kozmik kütle çekimi dalgalarının "Kozmik Arz'da" sebep oldukları  "bozgunu" engellemek üzere, evrenin düzenini korumak adına galaktik bir set, dalgakıran işlevi görmesi için bir karadelik inşa ediyor. Yüce Allah'ın kendisine "onlara ister zulmedersin, istersen iyi davranırsın" diye adalet adına hüküm vermek için tam bir yetki de verdiğini okuyoruz. Böylece, önceki kitaplardaki bütün bilgileri de doğrulamış oluyoruz, çünkü aşağıdaki örnek ayetler diyor ki:

 

Al'i İmran 3. ve Fatır 31. ... (Kitap/Kuran) haktır ve kendisinden öncekileri doğrulayıcıdır.

 

SONUÇ; Evet, MİKAİL Melek Zülkarneyn'in ta kendisidir. İşte bu sebepledir ki Yüce Allah’ın ona vermiş olduğu kudret ve hikmet ile ona olan güveni gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin de üstündedir.

 

İnsanların ve cinlerin evrenlerinin iki BOYNUZ şeklinde oluşturduğu Uzay-Zamandaki ARZ'ın üzerinde kendisine bahşedilen saltanatı ve gücü sayesinde, hem iki zaman hem iki boynuz sahibidir ve adının anlamı da buradan gelmektedir.

 Açıklamalarımın yeterli olduğunu düşünüyorum ve çok kısa bir özet ile Zülkarneyn'in bütün yolculuklarını toparlayıp bitirmek istiyorum.

Esasen, buradaki olaylar çok uzun astronomik bir zaman diliminde, aynı güneş sisteminde geçmekte ve gerçekleşmektedir. Bildiğimiz zamana göre sıraya koyduğumuzda;

 

1) Zulkarneyn, bir güneş sisteminde, o güneşten korunmamış bir gezegende güneşten ve radyasyondan korunmaya ihtiyacı olmayan bir topluluk, yani Kuran’da “dumansız ateş” tabir olunan s-elektronlardan, enerjiden yaratılmış bir Cin topluluğuna rastlıyor.

 

2) Bir uzay-zaman yolculuğu ile bu cin toplumunun “geleceğine” gidiyor. Cinler artık teknoloji ve bilimde ilerlemişler ve Yecüc  adını verdikleri bir karadelik ile Mecüc adını verdikleri bir nötron yıldızının etkileşime girerek sebep oldukları müthiş kozmik dalgalarla, güneş sistemlerinin, hatta galaksinin belli bir bölgesinin dengesini bozduğunu (Kozmik Arz’da bozgun çıkardığını) ve kendilerine zarar verdiğini anlamışlardır. Önüne geçilmezse bunun artarak devam edip kendi varlıklarını tehdit edeceğinin de farkındalar. Fakat, evrenin en büyük ve güçlü bu oluşumlarına karşı ellerinden bir şey gelmemektedir. Buna engel olması için Zülkarneyn’den yardım istemişler ve o da, yukarıda açıkladığım şekilde, kendisine bahşedilmiş olan kozmik yetki ve güçlerle yeni bir karadelik ile galaktik bir dalga kıran oluşturarak, yıkıcı gravitasyon dalgalarının önüne bir set çekmiş, o kavmin güneş sisteminde dengeyi sağlamıştır.

 

3) belki milyonlar/milyarlarca yıl sonra o güneş sisteminin yakınındaki bir kara deliğin, oradaki bir güneşi yutmaya başladığını, yani “güneşin kara bir gözede battığını” görmüştür.  Bir karadelik ile etkileşime giren, onun kütle çekimine yakalanan bir oluşumun artık kurtulma şansı kalmaz, nihayetinde kara delik o oluşumu içine çeker. Eğer o oluşum bir yıldız ise, o yıldız da karadeliğe, kara balçıklı gözeye batar.  Bu olay, daha da uzak bir gelecekte, yine Yecüc ve Mecüc'ü betimlemektedir. Nötron yıldızı olan M-cüc, bir karadelik olan Y-cüc'e batmakta, yani Y-cüc, M-cüc'ü yutmaktadır.

 

Son bir teyit olarak, ayetlerde geçen bütün müteşabih ve diğer betimlemeleri bir arada yazalım, Yüce Allah'ın benzersiz teşbih sanatına bakalım ve hepsinde tam isabet sağlamış mıyız anlayalım:

onu arzda güçlü kıldık, saltanat verdik, ona her şeye bir sebep/araç verdik.
Nihayet güneşin battığı yere vardığında onu kara balçıklı bir gözede batarken buldu ve orada bir kavim buldu.
“Ya cezalandırın ya da onlara nezaket gösterin." Dedik (Allah)
güneşin doğduğu yere vardığında onu kendilerine bir siper kılmadığımız bir kavmin üzerine doğarken buldu.
iki dağın arasına vardığında onların tarafında sözden pek anlamayan bir halk buldu.
Yecüc ve Mecüc arzda bozgun çıkarıyor.  
Bizimle onların arasına bir set yapman şartıyla sana haraç verelim mi?
Bana bedensel olarak yardım et, seninle onların arasına bir set çekeyim
Bana demir parçaları (kütleleri) getirin.
Dağların iki tarafı birbirine denk olunca 
üfleyin! dedi
Bana erimiş katran getirin, üzerine dökeyim
 (Ye'cüc ve Mecüc) artık (onu) aşamadılar ve delip geçemediler.
Rabb'imin vaadi gelince onu hafife alır çünkü Rabb'imin vaadi haktır."
Ve o gün, onları birbiri içinde dalgalanırken bırakmışızdır.
ve Sûr'a üflenecektir.

 

Bana göre, hepsini tam anlamıyla bilimsel karşılıklarıyla açıkladım. Siz ne düşünüyor sunuz?

 

SON SÖZ:

İki Boynuz Sahibi Zulkarneyn, yani Hz Mikail kime veya neye benziyor olabilir konusunda hiç bir fikrim yok, bilemiyorum. Açıkladığım olayların bilimsel karşılıkları kesinlikle doğru olmakla birlikte, ve ayrıca Kuran ayetleriyle bire bir örtüşmesi de su götürmez olsa bile, burada yazdıklarımın Kuran ayetlerinin kesin karşılığı olduğunu da bilemiyorum çünkü sonuçta ben vahiy de almıyorum. Bana göre çok küçük bir ihtimal de olsa, belki de farklı bir konu anlatılmıştır. Ancak, bunca zor bilimsel konuların ve ayetlerin eşleştiğini anlamam adına içimde tarifsiz bir ilham oluştuğunu ve anladıklarımı herkese yaymam için müthiş körükleyici bir kuvvet hissettiğimi de inkar etmeyeceğim.

 

Her şeyin en doğrusunu ve gaybı bilen sadece ve sadece Yüce Allah’tır.

 

Sevgiler, Selamlar,

  
24621 kez okundu

Yorumlar

Yecüc ile mecüc     04/10/2021 23:41

Yecüc ile mecücle alakali hadisler onlarin insan oldugunu göstermiyormu? Buna fikriniz nedir?
Misafir -

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam517
Toplam Ziyaret1544977
Linkler