• KURAN'DA MİKROSKOBİK & KOZMOLOJİK BİLGİLER
    • gereçler: bilim sağduyu bilgi inanç vicdan akıl adil sabır özgürlük
    • Bilim Işığın, Gölgen Cehaletin.
    • Kaçamayacaksın ışıktan, Gölgen ortaya çıkacak
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=100079071813049
  • https://www.twitter.com/@asronspace
  • https://www.instagram.com/kilavuzoglu.mustafa/
  • https://www.youtube.com/channel/UCFVG7clKZdbDuVuLZ3T68jA
Gaz Maskesiyle Gül Koklamak Neyse Hadislerle Kuran'ı Anlamaya Çalışmak da Odur.

“Efendimiz Muhammed S.A.V.” Demek Günah mıdır?  Peki ya "Şefaat Ya Resulullah" demek? Allah’a Ortak Koşmak Sayılır mı?

Okuyalım, karar verelim. Ardından da sizlere bir ayetin bildirdiği "aramızdaki resulü" ve "mesihi" tanıtacağım.

Gül'ün kokusunu burnunuzla  alamıyorsanız kimya labaratuvarında onu incelemek size onun "kokusu" hakkında hiç bir hissiyat vermeyecektir. Kuran'ı anlamadığınız, hissemediğiniz zaman da laboratuvara koşar gibi hadislere koşmayı bırakıp aklınıza ve kalbinize koşun, Yaratana sığınıp "ilmimi arttır" diyerek basiretle kendi içinize bakıp iyice düşünmeye çalışın lütfen. Çünkü göreceksiniz ki, Gaz Maskesiyle Gül Koklamak Neyse, Hadislerle Kuran'ı Anlamaya Çalışmak da Odur. 

7 Araf 200. Eğer Sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, İşitendir, Bilendir

7 Araf 201. Sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiği zaman, hatırlayıp düşünürler de derhal kendi basiretlerine sahib olurlar. 

Bu ayette bahsedilen "hatırlarsak doğruyu görebilmeyi sağlayacak olan şeyi" düşündünüz mü? Elbette ki bize bahşedilmiş olan Kitabın bilgilerini hatırlayarak onu doğru yorumlamak için Yüce Allah'tan yardım dileyeceğiz. Bunları, Kuran'daki kıssaları, örnekleri hatırlamak ve düşünmek "zikretmek" demektir, bilmeyenler ve yanlış bilenler önce bunu öğrensinler. Yüce Allah'ın bize göndermiş olduğu ve bizim de hatırlayarak okuyup kontrol edeceğimiz İlahi başka bir kitap, başka bir kanıt mı var elimizde? 

68 Kalem 37. Yoksa sizin bir kitabınız var da (bu verdiğiniz hükümleri) onda mı okuyorsunuz?

Akleden bir insan için yukarıdaki ayetin dediği aşikardır; Kuran dışındaki bütün kitaplar, hadis kitapları da dahil, Kuran karşısında hükümsüzdür. Akıl ile olmaz diyenler, "nakil işidir" diyenler uydurmaktan başka bir şey söylemeyen ya cahillerdir ya da yalancılar. Bakın, aşağıdaki ayet ve başka ayetler size Kuran'ı düşünmeniz gerektiğini yani aklınızı kullanmanızı söylüyor.

NAHL 44. Apaçık delillerle ve kitaplarla (resuller gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın ve olur ki düşünürler.
NAHL 35. "... Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası değildir.

Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış... Şeytanın ayaarttığı deliler de hadislere taş atmışlar, 2 milyar Müslüman ayıklayamamış. İşte nudur haliniz...

3 Ali İmran 79. (hiçbir resul) size melekleri ve resulleri Rabler  edinmenizi emretmez.  Siz Müslüman olduktan sonra, size küfrü mü (inkârı mı) emredecek?

Bu emri ancak insanları günaha sokmak için İblis verir, fısıldar, vesveseye sokar. Unutmayın ki İblis aldatma işinde çok başarılıdır. İnsanların çoğunluğu cehenneme gideceğine göre, doğru yolda olduğunuzdan pek de emin olmayınız.

Dikkatli olunuz, farkında bile olmadan sizler de aldatılmış olabilirsiniz. Fakat korkmayın, bilmeden işlenen günahları Yüce Allah bağışlayacaktır İnşallah. Tövbe edin, O affı ve rahmeti sonsuz geniş olandır.

Bir iş veya eğitimde patrondan, öğretmenden veya bağlı olduğunuz kişiden "efendi" olarak bahsedebilirsiniz. Bu bağlamda Hz. Muhammed için "efendimiz" demekte sıkıntı yoktur. Ancak, iş kutsiyete gelip de, Allah'a ibadet ederken, resule ilahi bir vasıf atfetmek için "efendimiz" diyorsanız biliniz ki "Bütün kutsiyet tamamen ve sadece Allah'ındır". Böyle bir niyet aklınızdan, gönlünüzden geçtiği anda ucundan köşesinden de olsa şirke bulaşmış,  müşrik olmuşsunuz demektir. 

Sorumuzun cevabı için “Rab” kelimesinin anlamına da dikkatlice göz atmamız gerekiyor.

Arapça-İngilizce Sözlük, Hans Wehr 4. basım, sayfa 370
Arabic English Dictionary by Hans Wehr 4th edition: Page  370

Sözlükte gördüğümüze göre Rab kelimesi Usta, Sahip, Tanrı, İlah gibi anlamlara geliyor.

Şimdi de Türkçe'de “Efendi” ne demektir ona bakalım: Resmî sözlük.gov.tr

Türkçe resmî sözlükte efendi kelimesi karşılığında peygamberimizi betimleyebilecek bir karşılık maalesef bulamıyoruz. Google tercümeye bakınca ise karşılığında diğerlerinin yanında "sahip, usta" karşılıklarını da görüyoruz, en alt satıra dikkat ediniz.

Demek oluyor ki;

Rab = Sahip, Usta    Efendi = Sahip, Usta

Peki, insanların bir tek Rabbi/Efendisi Yüce Allah değil midir? Her şeyin, her insanın sahibi, maliki Allah değil midir? İbadet ederken Allah’tan başkasına Rab anlamına gelen “Efendimiz” demek en büyük günah olan şirke girer mi, buna göre siz karar verin.

Çocuklarımıza (genelde erkeklere) Yüce Allah'ın sıfatlarını isim olarak veriyoruz fakat o insanların bu sıfata sahip olmadıklarını da biliyoruz. Örneğin adı "Rahman" olan birisinin, Yüce Allah'ın sıfatı olan "Yaratıcı" anlamında olmadığını biliyoruz çünkü isimler ve sıfatlar farklıdır. Aynı şekilde adı "Gaffar" olan birinin de Yüce Allah'ımız gibi "Bağışlayıcı" olmadığını da hepimiz biliriz ve o yüzden bu kelimeleri sıfat olarak değil de sadece isim olarak kullanırız. (Kadir, Latif, Metin, Malik vs. vs.)

Yani, demek ki Hz. Muhammed'e ilahi vasıflar yüklemek, kutsal kılmak adına "Peygamber Efendimiz" diye sıfatlandırarak kendilerini Allah’ın has kulu olduklarını zannedenler, İblis tarafından saptırıldıklarından habersiz bir şekilde mutlu mesut yaşıyorlar. Fakat korkmayın, bilmeden işlenen günahları Yüce Allah bağışlayacaktır inşallah. Tövbe edin, tekrar yapmayın.

Konumuzla yakından ilgili olan bir hususa daha göz atalım.

3 Ali İmran 79. Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Okuyup öğrettiğiniz şu Kitap'a dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!"

Burada iki husus bulunuyor. Birincisi "şu Kitaba yani Kuran'a" dayanmak (hadislere veya başka uydurmalara değil) ikincisi Yüce Allah’ı anarken, namaz kılarken O’nun yanında hiçbir şeyi ve hiç kimseyi beraber anmamak, yüceltmemek: "Kuran'a dayanın ve buna göre sadece Yüce Allah'a kulluk edin, sadece Yüce Allah'ı anın".

Fatır 19. Her kim yücelik ve şeref istiyorsa bilsin ki, yücelik ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.

Eğer bu zorunuza gidiyorsa, yani Allah'ın yanında sürekli resulü de övüp yüceltiyorsanız, o zaman Allah size yoldan sapmış olduğunuzu açıkça söylüyor. Yukarıdaki ayette "Kuran'a dayanarak" demiş olduğu gibi yine Kuran'dan okuyun ve karar verin:

Zümer 45. Allah tek başına anıldığında, ahirete inanmayanların içine bir sıkıntı düşer….

Dediğim gibi; korkmayın, bilmeden işlenen günahları Yüce Allah bağışlayacaktır İnşallah. Tövbe edin, tekrar yapmayın.

Sevgili Muhammed peygamberimizi anmadan, sadece Allah'ı anmak size sıkıntı veriyorsa, haberiniz bile olmadan yoldan saptınız demektir. Hiç sıkılmadan sadece ve sadece Allah’ı anın, yanına hiç kimseyi katmadan. Peygamberimizi anmak istiyorsanız, bunu ayrıca yapabilirsiniz; "Efendimiz" olarak değil, Yüce Allah'ın elçisi sevgili peygamberimiz olarak.

 ŞEFAAT  YA  RESULULLAH  DİYEBİLİR MİYİZ? ASLA... DEMEYİNİZ ! 

ZÜMER 44. De ki: Bütün şefaat, Allah'ındır; onundur göklerin ve yeryüzünün saltanatı ve tedbiri, sonra da dönüp onun tapısına gideceksiniz.

Sadece ve sadece Allah'a dua edilir ve Allah'a yakarılır. Oysa "şefaat ya resulullah" dediğiniz anda resule yakarmış oluyorsunuz ve bu da tamamen şirke bulaşmak, müşrik olmak demektir. Eğer resul yaşıyor olsaydı, ona gidip "benim için Allah'a dua et, bana şefaat etmene izin versin" diyebilirdiniz. Oysa artık böyle bir şey söz konusu değildir. Sadece ve sadece Allah'tan şefaat dileyebilirsiniz.

Allah Kuran'ı koruyacağını ayet ile vaat etmiştir, ancak resulün sözlerini insanlar kulaktan kulağa aktarırken, o sözleri koruyacağını vaat etmemiştir. Şeytan, kulaktan kulağa her aktarımda "fısıldar" kulaklara, vesvese verir ve şirk katar o sözlere.

Sonra da bir şeytan bir hadise taş atmış, iki milyar Müslüman ayıklayamamış durumuna düşersiniz. Haliniz işte budur: Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış

Aramızdaki Peygamber: 

Başlığa Şaşırdınız mı? Şaşırmayın! Okuyunca çok rahat anlayacaksınız.

Size Kuran’da Henüz Kimsenin Anlamadığı Bir Hususu Daha Göstermeye çalışacağım:

Önce bütün âlimlerin birbirine benzer şekilde açıkladığı dört ayeti, onların anladıkları haliyle yazıyorum. Ardından da bu ayetlerin bugün bana ne anlattığını söyleyerek “şu anda aramızda Allah’ın bir elçisi olduğunu VE ONUN DA MESİH OLDUĞUNU” size kanıtlayacağım inşallah. 

Bu dört ayeti kısmen anlayanlar da var elbette fakat tam olarak anlayıp bu şekilde doğru birleştiren kimseyi göremedim maalesef. (Yazının sonunda şu soruyu da cevaplamayı deneyeceğim: İnsanlar çok merak edip sorguluyorlar: Madem ki Kuran "açık ve net bir kitap" neden inanan insanlar arasında bu kadar kargaşa var ve neden bazı ayetleri hiç anlamıyoruz?)

24 Nur 62. Müminler, ancak Allah'a ve Resulüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. Senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile, Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

24 Nur 63. Resul'ün çağrısını, birbirinize yaptığınız çağrıyla denk tutmayın. İçinizden birbirinin arkasına saklanarak sıvışmak isteyenleri Allah biliyor. Bu sebeple onun buyurmalarına karşı gelenler, kendilerine bir fitnenin veya çok acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.

49 Hucurat 2.  Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.

49 Hucurat 7. Bilin ki, Allah’ın elçisi aranızda bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.

Yazının devamı için önemli sayılacak, hepimizin bildiği şu gerçeği öncelikle not edelim: Sevdiklerimizi yüceltmenin en muhteşem yolu, onların emanetlerine sahip çıkarak savundukları değerlerini ve geriye bıraktıkları eserlerini koruyup yaşatmaktır. Sevgili peygamberimizin bize neler emanet etmiş olduğunu iyice bir düşünün. Söz uçar, yazı kalır, bunu hiç unutmayın.

Şimdi yukarıdaki bu aynı ayetleri, Yüce Allah’ın ilettiği ve anlamamız gereken hak/gerçek mesaj olarak yazıyorum. Elbette ki bunlar benim naçizâne görüşlerim; doğru olup olmadıklarına kendiniz karar verebilmeniz için dördünü birden okuyunuz lütfen, çok uzun değiller:

24 Nur 62. Müminler ancak Allah’a, Resulüne ve Resul’üne verdiği Kuran’a inananlardır. Onlar, önemli/hassas konularda karar vermek için onunla, yani Kuran’la birlikte çalışırlar ve doğru hükmü ve izni Kuran’da bulup ortaya çıkarmadan kesinlikle Kuran’dan ayrılmaz, onu bırakmazlar. İzni ve hükmü Kuran’da arayanlar kesinlikle Allah’a ve Resulüne, "Resul’ün emaneti ve halifesi olan Kuran’a" inananlardır. 

>> Evet, yanlış okumadınız, Hz. Muhammed’in bize, bütün insanlığa bıraktığı “halifesi Kuran’dır” ve kesinlikle başka insanlar değillerdir. Kendilerini “halife” zanneden insanlar sadece krallık tahtına varis olmuş kişilerdir. Onlar ancak “güç” adına hareket eden, emir veren krallar, padişahlardır. Allah’ın elçisi artık sadece Kuran’dır ve gerçek halifeler, mirasçılar ise “Kuran’dan doğru hüküm ve izin alabilenlerdir”.

Allah onlardan bazılarına, aradıkları konudaki hükmü Kuran’da bulmaları için izin verecektir. Yani Kuran size bu konudaki emrini gösterecek, sizin de anlayıp emin olmanızı sağlayacaktır. Kuran size izin vermemişse, cevabınızı tam olarak bulamıyorsanız, hüküm vermeyin, o konudaki hükmü anlamanızın vakti henüz gelmemiş demektir. Allah’tan onların affını, bağışlanmalarını dile, çünkü Allah Bağışlayandır, Kuşatan Muhafaza Edendir.

24 Nur 63. Resul’ün yani onun halifesi olan Kuran’ın çağrısını/ emrini/iznini/hükmünü, kendi kendinize verdiğiniz izinlerle/hükümlerle bir tutmayın. Allah çok iyi biliyor ki, birbirinize verdiğiniz hükümlerle/izinlerle Kuran’ın izninden ve gerçek hak hükmünden ayrılarak kaçıp duruyorsunuz. Böylece keyfinizin istediği şekilde uydurmalara, hadislere ve rivayetlere sığınarak, Allah’ın hükmünü aramanız gereken Kuran’a karşı onları siper ediyor, sıvışıyorsunuz. Bu şekilde Kuran’ın emrine/iznine/hükmüne karşı gelenler, Kuran’a itiraz edenler, kendilerini bir belânın, sapkınlığın/sapmışların içinde bulacaklar ve kendilerine büyük bir azap dokunacaktır. Bundan sakınmak için sadece ve sadece Allah’ın elçisine, sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'in bize miras bıraktığı bugünkü elçisi olan Kuran’a uyun.

49 Hucurat 2. Ey iman edenler! İnsanların hükümlerini ve rivayetlerini sakın Allah’ın Elçisinin halifesi ve onun yerine elçi olan Kuran’ın emrinin/hükmünün/izninin üstüne yükseltmeyin. Son söz, kesin hüküm, emir ve izin yalnızca Kuran’dan alınacaktır. Günlük hayatınızda birbirinize bağırdığınız, dilediğiniz gibi aranızda emir hüküm verdiğiniz gibi, adalet ve toplum düzeni konularında kesinlikle hükmünüzü, izninizi Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’e Kuran olarak gönderdiği emirlerin ve izinlerin üzerine taşırmayın. Yoksa siz farkına bile varmadan, sevap ve güzel zannederek yaptıklarınızın hepsi boşa gider, cehennemin misafirleri olursunuz.

Ebediyete uğurlamış olduğunuz sevdiklerinize sahip çıkmanın en büyük göstergesi, onun emanetine, eserine sahip çıkma gayretinizdir. Sizler gerçekten Hz. Muhammed'i seven insanlar olsanız, onun bize emanet ettiği, Yüce Allah'ın kendisine "alemlere nur" olsun diye indirdiği "içinde her şeyi açıkladım" diyerek teyit ettiği Kuran'ı her şeyin üstünde tutarsınız ve onu en doğru şekilde anlamaya çabalarsınız. Anlamadığınız bir husus karşınıza çıkarsa, sabırla ve imanla onun gerçek hükmünün sadece ve sadece Allah'tan Kuran aracılığı ile size gelmesini beklersiniz. Oysa sizlerden çoğunuz ne yapıyorsunuz? Peygamberimizden size kalan(!) -kaldığını zannettiğiniz- suyunun suyu niteliğindeki dedikoduların peşinde bir ömür tüketiyorsunuz. Bu dedikodular, ayette söylenmiş olduğu gibi "ölmüş kardeşinizin etidir (Hucurat 12)" ve sizler de afiyetle yiyorsunuz onun leşini. 

Bu satırları okuyanlardan bazıları muhtemelen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'in sözlerini reddediyorum zannedeceklerdir. Oysa hayır, dediğim şudur: "Kuran'a uymayan bir sözü peygamberimiz söylemez, söylemiş olamaz" çünkü Kuran Allah'ın kelimesidir ve içinde hiçbir çelişki ve eksik olmadığını da Yüce Allah ayetlerinde defalarca bildirmiştir. Kuran'a ters düşmeyen her hadis makbuldür. İnsanların bunlara inanması ve takip etmesi normaldir. Ancak, beyinleri çocukluktan itibaren hadislere şartlandırılmış olanların, Kuran'a ters düşen hadislere inanmaya devam edip Kuran'ı dışlamaları akılsızlıktan başka bir şey değildir. Hadisler ancak ve ancak Kuran'a aykırı değilse peygamberimize atfedilebilir, inatla bunun aksini yapıp Kuran'a aykırı sözleri "peygamber hadisi, ehli sünnet yolu" zannetmeye devam eden cahiller, sevgili peygamberimize iftira atmaktan başka bir şey yapmıyorlar ve utanmazca bunu savunmalarının yanında, ayrıca bu gerçeği ortaya koyanlara da haince saldırıyorlar. Bilmiyorlar ki Kuran'da "ehli sünnet" diye bir yol yoktur, tek yol SünnetUllah'tır. 

BUYURUN MAİDE SURESİNİ OKUYUN LÜTFEN:

Maide 44: . . . . Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, KAFİRLERİN ta kendileridirler.

Maide 45: . . . . Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, ZALİMLERİN ta kendileridirler.

Maide 47: . . . . Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, SAPKINLARIN ta kendileridirler.

Maide 48: . . . . (ey resul) öyleyse sen de onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, . . .

Maide 49: . . . . Sen de onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, . . .

Araf 2, 3. (bu Kuran) insanları uyarman, inanalara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır... .. Rabbinizden size indirilene uyun, Kuran'ı bırakıp da başka veliler/öğreticiler peşine düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

HAYDİ, bu ayetleri okuduktan sonra söyleyin şimdi: Sizin KURAN dışında velileriniz/öğretmenleriniz mi var? Siz Allah'ın öğüdünü inkar edenlerden misiniz?

Tekrar hatırlatayım: Kuran'da SunnetUllah vardır, ehlisünnet yoktur. Ehlisünnet insanların Hz Muhammed'i örnek alıp başlattıkları sonra da kulaktan kulağa ve gelenek olarak aktardıkları kurallardır ve hiç bir söz kesinlikle aslı gibi kalmaz, değişir ve bozulur. Allah Kuran'da buna da örnek vermiştir. Hrıstiyanlar bize örnek verilmiş "Hadid 29. Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak (güya) Allah’ın rızasını aramak için (kendileri uydurup türetmişlerdi), ama buna da gerektiği gibi riayet etmemişlerdi. Bununla birlikte onlardan iman edenlere (yine de) ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olan (Hakk yoldan çıkan) kimselerdi.

 * Allah’ın rızasını aramak için başlatılmış olsa da, bugün  Ehlisünnetin işte bu ruhbanlıktan farkı kalmadı ve "atalar dini" olma yoluna gitti. Herkesin, Allah'ın emrettiği gibi Sünnetullah = KURAN yolunu girmesi şarttır.

Önemli olduğu için tekrar tekrar yazıyorum: KURAN'da "ehli sünnet" diye bir şey yoktur, SÜNNETULLAH vardır ve bu sünnet bize Kitap olarak indirilmiştir: KURAN. Sünnetullah kavramı peygamberimizden çok sonra, aynı Hıristiyanların ruhbanlığı icat ettikleri gibi insanlar tarafından türetilmiştir ancak ve maalesef, akıbeti de Hristiyanların ruhbanlığı gibi olmuştur: BOZULMUŞTUR. Doğru ve haklı yanları çok olsa da, burada açıkladığımız gibi yanlış tarafları da çoktur. Şeyhler şıhlar vb, Allah'ın örneğindeki şekilde "ruhban" olmuşlardır, şirke sapmışlardır.

NAHL 44. Apaçık delillerle ve kitaplarla (resuller gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın ve olur ki düşünürler.
NAHL 35. "... Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası değildir.

Evet, Allah bildiriyor:  elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası değildir Allah insanlara, resule uymaları konusunda emirler veriyor çünkü Resul Kuran'da Allah'ın verdiği emirleri en doğru anlayarak insanlara açıklar, gösterir ve bunlara uymaya çağırır. Bunun yanında, ayetlerin gösterdiği şekilde, Resul'ün Kuran'ı "okumak ve tebliğ etmek" dışında bir görevi yoktur. İnsan resullerin bu görevi ancak birlikte yaşamış olduğu insanlar içindir. Sonrasında ise resul görevi artık Kitabındır, KURAN'ındır. Açıklamaları aşağıda okuyabilirsiniz: Allah'ın resulü aranızdadır (Hucurat 7)

Kimsenin îmânı beni ilgilendirmez. Ayetler diyor ki, insanların çoğu cehenneme gidecek, ya kötü insanlar olmaktan/zulmetmekten, ya inkardan (kafirlikten) ya da müşriklikten. Ayrıca, inanan insanların bile çoğunluğunun şirke batmadan yani müşrik olmadan iman etmediklerini söylüyor. Kendinizi bir tartın bakalım, şirk kokan inançlarınız ve tavırlarınız var mı, mesela resul ile ilgili. Olay sadece Allah'a inanmak değil, Kuran'da sadece bir ayet inkar edilirse de inkarcı=kafir olunur ve Allah'a ait olan sıfatlar başkasına atfedilirse, o zaman da şirk katmış = müşrik olunur.

Sadece iman ettim deyip kurtulamazsınız, her türlü sınanacaksınız. Sizlere yazılarımda gösterdiğim Kuran'ın yüceliğini ortaya koyan mucizeleri inkar ettiğiniz anda da, yine bir üstteki paragrafa tabi olursunuz. Çünkü yaşadığınız, karşılaştığınız her şey, sınavınızın bir  parçasıdır.

Ankebut 2. İnsanlar; sadece “iman ettik” demekle, (öyle) imtihana tâbi tutulmadan bırakılacaklarını (ve kurtulacaklarını) mı (zann ve) hesap etmektedirler?

Aksi halde yazdıklarımın yanlış olduğunu, Kuran'a ters düştüğünü düşünüyorsanız, bunu iyice araştırıp ispatlamak zorundasınız çünkü Allah size emrediyor: Güvenmediğiniz birisi size bir haber getirirse iyice araştırın, inceleyin. Yoksa çok pişman olursunuz...

Hucurat 6. Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirecek olursa onu araştırın. Yoksa cahillikle bir topluluğa sataşır da yaptığınıza pişman olursunuz.

*** + ***

49 Hucurat 7. “Bilin ki, Allah’ın elçisi aranızda bulunmaktadır.” >> Bu ayet bize bugün de seslenmektedir, dün de bize söylüyordu yarın da. Siz bu hükmün/bilginin sadece Hz. Muhammed zamanında onun etrafında yaşayan insanlara söylendiğini mi zannediyorsunuz? Öyle olsa, Allah’ın emirlerinin evrenselliğini ve bütün zamanları kapsadığını nasıl iddia edebilirsiniz. Sadece Hz. Muhammed ile beraber yaşayanlara emrediliyorsa, Kuran’ın bizim için ne hükmü olabilir ki? Allah’ın elçisi hâlâ aramızdaysa, bu ancak ve ancak sevgili peygamberimizin bize bıraktığı Kuran olabilir. "Söz uçar, Yazı Kalır" demiştik, sizler uçan sözlerin peşinde o sözler gibi kanatsız dayanaksız uçmaya çalışırken, "hak olarak" gerçekten bize  "yazılı kalmış" olanı, Kuran'ı göz ardı ediyorsunuz.

Kuran’ın yerine kimi elçi veya halife olarak kabul edebilirsiniz? Peygamber olmayan başka insanların yazdıkları şeyleri mi? Dünyanın en dürüst insanı bile yazmış olsa, onun yazdığını Allah’ın emri ve hükmü olan Kuran’dan üstün tutabilir misiniz? Allah size akıl vermemiş mi ki düşünüp doğrusunu, Allah'ın gönderdiği ve açık açık defalarca "içinde hiç bir şeyi eksik bırakmadım, hiç bir çelişki yoktur" dediği kitapta bulasınız? Bulamıyorsanız, sabırla bulmak için çalışın, Allah izin verdiği takdirde cevabınızı alacaksınız, Allah izin vermemişse hiç başka yollara sapmayın, Kuran üzerinde çalışarak ümit ve dua ile bekleyin.

“Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz” >> yani sizin kendi isteğinize ve keyfinize göre Kuran’ı eğip bükerseniz ve buna yalancı şahit olarak da sevgili peygamberimizin söylemediği “hadis” veya rivayetlere uyarsanız ve de sonunda kendinizi Kuran'a değil de Kuran’ı kendinize uydurursanız, tamamen yanlışa sapmış, doğru yoldan çıkmış olarak kötü işler yaparsınız, sadece günah kazanırsınız. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı Kuran’ın emirlerine karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir. >> Demek ki, doğru yolda olanlar Kuran dışına çıkmayanlardır. Eğer siz Kuran’ı bırakıp da tutup efsanelere, rivayetlere ve kulaktan kulağa aktarılmış, yüzde yüz ispatlanması kesinlikle mümkün olmayan “peygamber sözü” diye sığınmaya çalıştığınız hadislere kapılırsanız, sonunuz hüsran olacaktır. Bir hadisi sevgili peygamberimiz söylemişse, o hadis mutlaka Kuran'a uygun olmak zorundadır, hiç bir Kuran ayetine ters düşmemelidir.

Başka örnekler olsa da, bir ayetle pekiştirmek isterim: 

Yunus 109. Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır. >> Peygamberimize "sana vahyedilene uy" dendiğine göre bizim de ona vahyedilmiş olan Kuran'a uymamızı söylemiyor mu bu ayet. Kuşkusuz evet.

Hadislerin doğru veya uydurma oldukları konusunda yapılabilecek tek çalışma, o hadisin Kuran'a yüzde yüz uygun olduğunu ve hiçbir ayetle çelişmediğini teyit etmek olabilir. Hiçbir hadis, Kuran ayetlerinin yerine veya üstüne geçemez. Hadis okuyorsanız dahi, o hadisle ilgili son sözü mutlaka Kuran söyleyecektir.

Yüce Allah'ın kelamı olan Kuran mı doğrudur ve HAK GERÇEKTİR yoksa birilerinin "bunu peygamberimiz söyledi" diye ilettiği ve Kuran'a aykırı olan insan sözleri mi?

Güzel bir söz, anlamlı bir söz, Kuran’a uygun her söz peygamberimiz tarafından söylenmiş olabilir. Benzer sözler Allah dostu herhangi bir mümin tarafından da söylenmiş olabilir. Bunun dışında, Kuran’a uygun olmayan hiçbir sözü peygamberimiz söylemiş olamaz. Bunu iddia etmek bile şirktir, günahların en büyüğüdür.

“HER DAİM ARANIZDADIR ALLAH’IN ELÇİSİ” DİYOR AYET.
PEKİ NEREDE BU ELÇİ? HZ. MUHAMMED SON ELÇİ İSE, BUGÜN HÂLÂ ARAMIZDA BİR ELÇİ NASIL OLABİLİR? 
 

KURAN, HZ. MUHAMMED'İN BİZE TEK GERÇEK EMANETİ... SIKI SIKI SARILIN, SAHİP ÇIKIN BU EMANETE !


*** + ***

……....ARAMIZDAKİ EBEDÎ ELÇİ….……… MESİH ........

.                             MESİH NE ZAMAN GELECEK                                    .

                “İsa Mesih, Allah'ın kelamı ve Resulüdür” (Nisa 171).  
                 MESİH  =
  1. ALLAH’IN KELAMI 2. ALLAH’IN RESULÜ

Şura 3. Ayet. Azîz ve Hakîm olan Allah, Sana ve senden öncekilere işte böyle vahyetmektedir. Şura 51. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyederŞura 52. İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik.

  • Demek ki “1. Kuran Allah’ın kelamıdır

 "Allah’ın resulü aranızdadır”(Hucurat 7.)  Bu ayet genel bir hükümdür, daimdir ve tüm zamanları kapsar. Aramızda yaşayan canlı bir insan resul kalmadığına göre aramızdaki resul, her daim elbette ki KURAN’dır.

  • Demek ki «2. Kuran Allah’ın resulüdür.»

MESİH KELİMESİ MESHETMEK KELİMESİNDEN GELİR. İNSANLARI MESHEDEN, DOKUNUŞUYLA ARINDIRIP TEMİZLEYEN.

Kuran'a dokunarak sayfalarını çevirdiğimizde, aslında Kuran da bize mesh eder/dokunur/ovar/sıvazlar. KURAN BİZİ ARINDIRIP TEMİZLER.

SON PEYGAMBERİMİZ SEVGİLİ HZ. MUHAMMED GELMİŞ YAŞAMIŞ VE EBEDİYETE İNTİKAL ETMİŞTİR. MESİH İSE HZ. MUHAMMED’İN PEYGAMBER OLUŞUNUN ARDINDAN GELECEKTİ VE ÖYLE DE OLMUŞTUR ZATEN.

  • KURAN, HZ. MUHAMMED PEYGAMBER OLDUKTAN SONRA İNMİŞTİR, TOPLATILMASI VE KİTAP HALİNE GETİRİLMESİ İSE ONUN EBEDİYETE İNTİKÂLİNDEN SONRA OLMUŞTUR.

  • KURAN İNSANLARI DOĞRU YOLA KILAVUZLANDIRAN REHBERDİR, İNSANLARIN KURTARICISIDIR

    YANİ;

      • RESUL = MESİH = KURAN = RESUL = MESİH = KURAN 
         =>>
            RESUL/MESİH ARAMIZDADIR    

BİR BAŞKA AYET İSE “SESİNİZİ ALLAH’IN ELÇİSİNİN SESİNİN ÜZERİNE YÜKSELTMEYİN” DİYOR.

ALLAH’IN ELÇİSİ (KURAN) ARAMIZDAYSA, MESİH (KURAN) BİZİMLEYSE, İNSANLARIN KENDİ KEYİFLERİNE GÖRE UYDURDUKLARI KURAN'A AYKIRI BU SÖZLER DE NEYİN NESİ?

NUR SURESİNDEN "İFTİRACILAR" İÇİN SÖYLENEN AYETLERİ OKUYALIM MI: SUREDE ANLATILAN OLAY FARKLI OLSA BİLE, KONU, HERHANGİ BİRİNİN SÖYLEDİĞİ BİR İDDİANIN DOĞRU MU YOKSA YALAN MI OLDUĞUNU ORTAYA KOYMAK İÇİN GEREKLİ ŞART DEĞİL MİDİR: 4 TANIK? 

13. İddialarına dört tanık getirmeleri gerekmez miydi? Tanık getiremediklerine göre onlar Allah'ın yanında yalancıdırlar.
14. Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı, içine düştüğünüz şeyden dolayı size kesinlikle büyük bir azap dokunurdu.
15. Hani siz onu dillerinize dolayıp, kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi aranızda yayıyordunuz. Ve bunun önemsiz olduğunu sanıyordunuz. Oysaki bunun Allah'ın yanında önemi çok büyüktür.
16. Ve onu duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmamız bize yakışmaz. Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir iftiradır." demeniz gerekmez miydi?
17. Allah size öğüt veriyor: Eğer iman etmiş kimselerseniz, böyle bir şeyi yapmayı ebediyen yasaklıyor.
18. Allah, size ayetlerini beyan ediyor. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir.

KURAN'A AYKIRI OLAN HADİSLER İÇİN "PEYGAMBERİMİZ BÖYLE DEDİ" DİYENLERİN DÖRT TANIĞI VAR MIDIR? YA SADECE 1 TANIKLARI VAR MI? TANIKLARI YOKSA ONLAR ALLAH NEZDİNDE YALANCILARDIR, BİZİM NEZDİMİZDE DE YALANCIDIRLAR.  
    
KİMDİR SESLERİNİ KURAN'IN ÜSTÜNE YÜKSELTEN, "KURAN'I BIRAK, BUNA BAK" DİYEN İNKÂRCILAR??

Allah’ın Elçisinin bize emanet ettiği ve Allah’ın korumakta olduğu Kuran’ı Neden Anlayamıyorlar ve Seslerini Allah’ın Elçisinin (KURAN’ın) Üzerine Çıkarmaya Uğraşıp Duruyorlar?      

Siz Kuran’daki her şeyi anlayacağınızı mı zannediyorsunuz? Eğer henüz anlayamadığımız bir ayet varsa demek ki henüz anlaşılma vakti gelmemiştir, veya eğer BİR BAŞKASI ANLAMIŞ DA siz anlamıyorsanız demek ki sizin anlama vaktiniz gelmemiş. Yazının sonundaki notları okuyup anlamaya çalışın lütfen.

Anlamadıkları şeyleri de anlamış gibi göstermek için keyiflerine göre hadis seçip, alıyorlar ellerine borazanı, "kulakta kulağa" duyduklarıyla dedikodu yaparak çiğniyorlar ölmüş atalarının, kardeşlerinin etlerini.

Hucurat 12. Ey inananlar, zandan tümüyle sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız? Elbette ondan iğrenirsiniz. ALLAH'ı dinleyin. ALLAH tevbeleri kabul edendir, Rahimdir.

Durun Lütfen! Henüz anlamadıysanız, İyi insanlar olup sabırla bekleyin, anlamadığımız yerde bizler de beklemekte ve AKIL VE BİLİMLE doğrusunu yine KURAN'da bulmaya çalışmaktayız.

Ve,

ANLAMADIYSANIZ, ANLAMADIĞINIZI KABUL EDİN, İLLA ANLAYACAĞIM DİYE KURAN, VİCDAN VE BİLİM DIŞINA ÇIKIP ÇÖZÜMLER ARAMAYIN, YOKSA YOLDAN SAPMIŞLARDAN OLURSUNUZ VE BUNUN FARKINA BİLE VARMAZSINIZ. PEKÇOK SÖZDE ALİM BUNU YAPIYOR, TAM OLARAK ANLAMADIKLARI HATTA NE ANLATILDIĞINDA DAİR EN UFAK BİR İLİMLERİ OLMADAN, ANLAMADIKLARI AYETLERİ TUHAF VE GERÇEKLERDEN UZAK HAYALİ VE MASALSI OLAYLARLA AÇIKLAMAYA UĞRAŞIYORLAR.

BÖYLE SÖYLÜYOR ALLAH'IN KİTABI, LÜTFEN BU KADARINI OLSUN ANLAMAYA GAYRET EDİNİZ!

EN DOĞRUSUNU ELBETTE ALLAH BİLİR.

Selamlar, Sevgiler

İLAVE NOT: İnsanlar çok merak edip sorguluyorlar: Madem ki Kuran "açık ve net bir kitap" neden inanan insanlar arasında bu kadar kargaşa var ve neden bazı ayetleri hiç anlamıyoruz. 

Çok makul bir soru. Detaylı araştırmadım fakat bildiğim kadarıyla buna uygun cevap verebilen pek olmamış.

Eminim ki bir ilkokul öğretmeni size çarpım tablosunu açıklayıp/öğretip de kitabını size gösterseydi hepiniz kolayca anlayacaktınız ne olduğunu. Bu öğretmenimiz size okuma yazmayı öğreten bir kitap getirip bunu da kolayca öğretebiliyor elbette. Aksi takdirde bu yazıyı okuyamazdınız. Sadece okuma yazma bilerek okuduğunuzu anlar, istediğinizi yazabilirsiniz ve sadece dört işlem ve çarpım tablosuyla da yaşamanız için gereken her türlü temel hesaplamayı yapabilirsiniz. Milyarlarca insan bu şekilde yaşıyor dünyada.

Hal böyle iken, içinde dört işlem de olan ama buradan mikroskobik sinir hücrelerinize, oradan da uzaydaki teleskobik nötron yıldızlarına kadar uzanan bilgileri barındıran ve Yaratıcı'dan geldiğine inandığımızı söylediğimiz bir KİTABIN tamamını anlamayı nasıl ve neden bekliyorsunuz? Hepiniz "dahi" profesörler misiniz yoksa? (profların bile yeterince zeki olmayanları var, o yüzden "dahi" olanları kastediyorum, bu arada). Güzel bir yaşam için gerekli temel bilgiler zaten verilmiş Kuran'da, fakat lise mezunu olmayanlar bile tutmuş diyor ki "ben bu kitabın bazı yerlerini anlamıyorum, öyleyse yokum".

Ayrıca, Kuran'ın tamamının "kolay" olduğunu size kim söylediyse, yalan söylemiş. Zor ve karmaşık olan ve ancak konunun uzmanlarının anlayabileceği yerleri de var fakat Kuran "açık" ve "detaylı" bir kitap ve büyük çoğunluğu kolay. 

Kuran, anlaması zor olan ayetler için diyor ki "Diğer kısmıysa çeşitli manalara benzerlik gösterir ayetlerdir. Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek (farklı anlamlara çekmek/yormak) için manaları açık olmayan ayetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki: Biz inandık ona, hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez." Yani, bazı ayetleri ancak ve sadece bilim ve akıl sahipleri anlayabilirler ve bunu da yaptığımız benzetmelerde apaçık görürler. Ayrıca, alaycı ve inkarcı bir tavırla okursanız zaten hiçbir şey anlayamazsınız, önyargısız ve anlamak için okumalısınız.

Nükleer fizikte araştırma yapan bir profesörün notlarıyla birlikte nöroloji, beyin bilimi çalışan bir doçentin çalışma kitabını önünüze koysam ve her ikisi için de "bunlar gerçekten çok açık ve kolay anlaşılabilir" desem ne derdiniz. Yüzde doksan dokuzunuzun şöyle diyeceğinden eminim "bizimle dalga mı geçiyorsun?" Oysa başka bir fizik profesörü veya bir nörolog, o notları gayet açık bulacaktır.

"Kuantum Mekaniği"nden bir örnek vereyim, kaç kişi bunu anlayacak
     


Bunun adı Dirac Denklemi, çok uzun bir formülün özet hali. Parçacık fiziğinde (kuantum küçüklüğü seviyesinde evreni oluşturan atom altı parçacıklar) İngiliz fizikçi Paul Dirac tarafından 1928'de türetilen göreli bir dalga denklemidir. Serbest biçiminde veya elektromanyetik etkileşimler dahil olmak üzere, elektronlar ve kuarklar gibi paritenin bir simetri olduğu tüm spin-1⁄2 ağır parçacıkları tanımlar.

Dahi profesörlerden değilseniz siz anlamadınız belki ama bu konunun uzmanı bilim adamları tanıyıp anlıyorlar. Benzer durum anatomi, nöroloji, embriyoloji, uzay, evren vs gibi diğer konular için de geçerli.

"Düşünüyorum, öyleyse varım" diyorsunuz fakat insanın ve evrenin derin bilgilerini bilmediğiniz halde Yaratıcı'nın gönderdiği Kuran'daki her şeyi anlayacağınızı zannediyorsunuz. Size desem ki "İnsanı ve evreni anlamadığınıza göre; düşünemiyorsun, öyleyse yoksun", ne cevap vereceksiniz? Makul olup tekrar düşünün neyi inkâr ettiğinizi. 

Kapsamlı bir kitap düşünün, içinde ilkokul ortaokul konuları ve genel günlük hayat bilgilerinden kuantum fiziğe, beyin ve sinir sistemi ile embriyoloji bilgilerine ve hatta uzayın kozmolojik detaylarına kadar farklı konuları uzmanlık derecesinde tarif ediyor. Kitabı eline alan bir üniversite mezunu bile tutup şöyle diyecektir "bunun çoğu yerleri anlaşılabilir ve açık ama bazı kısımları çok karışık ve sanki bizimle alay ediyor, olmaz öyle şey, çok saçma şeyler". İşte, size Kuran'ı tarif ettim.

Bazıları ilaveten soruyor: "Kuran'da böyle kodlamalar, ileri derece bilgiler varsa, bunların bulmamız gerektiğini de bildirmesi gerekmez mi?". Bunu söyleyen pek çok ayet var ama fark etmiyorlar: "içinizde ve uzayda pek çok kanıtlar var" diyor "ancak ilim sahibi olanlar görüp anlar" diyor ve "araştırıp öğrenmeyecek misiniz" diye soruyor. Araştırınca da işte bu yazdıklarım ortaya çıkıyorlar birer birer, hepsi modern bilimle kanıtlanmış. Şu yazıya hızlıca bir göz atın bilimle Kuran'ın %100 aynı olduğunu göreceksiniz ==> buradan okuyabilirsiniz.

Üniversite mezunu, hatta doçent veya profesörler bile Kuran'a aynı şekilde negatif önyargıyla yaklaşabilirler. Kendi konuları dışında, anlamadıkları bilmedikleri şeylerle/ifadelerle karşılaşınca "olmaz öyle şey, saçma" diyeceklerdir/diyorlar. Oysa önyargılarını bırakıp ciddiye alarak kendi bilgisi kapsamında Kuran'ı değerlendiren bir fizik profesörü, saçmaymış gibi duran 31 tekrarda evreni oluşturan 31 çift parçacık sayısıyla ve toplam 114 surede bunların renklendirilmiş 57 çift parça sayısıyla karşılaştığında şaşkınlığını gizleyemeyecektir. Aynı şekilde, bir nöroloji profesörü de tuhaf gibi görünen benzetme ve ipuçlarının aslında tam da sinir sistemini ve nöronları tarif ettiğini kolayca fark edecektir.

Şunu da sıkça dile getiriyorlar: Sürekli korkutan, ceza vermekten, azaptan, yakmaktan bahseden bir Yaratıcı olur mu? Öncelikle, ceza vermekten bahsedildiğinden çok daha fazlası kadar affetmekten de bahsediliyor. Kuran'da "ceza" kelimesi 117 kez geçerken "affetmek" kelimesi 234 (tam 2 katı) kez geçiyor. Cezaevi olan Cehennem ve ödül evi olan Cennet ise aynı sayıda geçiyorlar: 77 kez. Niyet ve algınızın nasıl çalıştığı çok önemli. Eğer siz sürekli yaramazlık yapıp da her defasında bunun sonuçlarından kurtulmayı umuyorsanız, "ceza" kelimesi size çok çok ağır gelecektir. Size bunun iki katı kadar affetmekten bahsedip, bir daha yaramazlık yapmazsanız size kat kat fazlasıyla ödül vereceğim denmesi ise göz ardı ediliyor. Bunun adına "algıda seçicilik" diyoruz. Diplomanızı alana kadar uslu durursanız, sonrasında zaten ne isterseniz yapabileceğiniz söyleniyor size, fakat siz kopya çekip ders çalışmadan sınıf geçmek peşindesiniz. O yüzden "ceza ve azap" kelimelerini görüyor, fakat daha fazlası olan affedilmek ve büyük ödülü ıskalıyorsunuz. 

Makul bir soru daha var sorulan: Dünyada çok iyi kalpli insanlar var fakat Allah'a ve Kuran'a inanmıyorlar. Böyle iyi insanları cezalandırmak doğru mu? Öncelikle, eğer bu iyi insanlar "Yaratıcı Allah" ve Kuran" konularından habersiz iseler, onlara herhangi bir ceza verilmez. Haberdar edildiğiniz ve uyarıldığınız halde inkar ederseniz, o zaman cezadan kaçış yok gibi duruyor. Trafik kurallarına saygılı, çok iyi ve usta bir şoför olabilirsiniz. Ancak, her hangi bir kontrolde polisler sizi durdurup ehliyetiniz olmadığını, hiç ehliyet almadığınızı görürlerse, o zaman çok iyi bir şoför olduğunuzu anlatıp, size ceza yazmamaları için ikna edin polisleri. Sonra da baştaki soruya siz cevap verin.

Yaklaşık 50 kadar, farklı dallarda uzmanlık gerektiren bilimsel kanıtlar buldum ve bunları yazmaya çalışıyorum. Kuran'da henüz anlamadığım hususlar var elbette, fakat bunun iki cevabı olabilir. Birincisi bazı konuları biz kendimiz fark etmeyebiliriz, ta ki bir ilham gelene, kafanızda "aha, burada anlatılan tam da şuna benziyor" diyene kadar. Alt yapınızın da hazır olması, bu ilhamı değerlendirecek eğitim, genel kültür ve zekânız olması gerekiyor. Allah tutup da karadeliklerle ilgili bir ilhamı, ilkokul mezunu birine verecek değil sonuçta. Dilerse onu da yapabilir elbette fakat Kuran'dan sonra her şeyin, O'nun koyduğu evrensel, doğa yasaları içinde işlemesi gerekiyor. İkinci sebep, insanoğlu olarak henüz çözemediğimiz ve dolayısıyla bilmediğimiz epey konular var. Bulup öğrendikçe, Kuran'da anlamadıklarımız da anlaşılır olacaktır.

Kuran'da fark ettiğim hususlar, bilimsel verilerin çok ötesinde bilişsel ve vicdani noktalar da içeriyorlar. İnananların kabaca bir ifadeyle yüzde doksan dokuzu Kuran'ı değil, efsaneleri, masalları ve geleneklerini yaşıyor ve savunuyorlar. Yaratıcıya iman konusunda hemfikir olunsa da, onlara Kuran'daki gerçek ifadeleri söylediğiniz zaman, kendilerinin "kafirler" diye niteledikleri gibi Kuran'ı inkar ediyorlar ancak bu şekilde kendilerinin de kafir=inkar edenler olduklarından bihaberler. İnanmayanlar da (ateist, deist vb.) onlardan pek farklı değiller, onların yaptığı da şu: Kuran'ı doğru anlamadan, o yanlış bilen inananların masalları, efsaneleri gibi zannedip onun üzerinden bilgisizce, "olur mu canım böyle şey" diyerek "masal felsefesi" yapıyorlar.

Bilimsel olmayan bazı konulara hafiften dokunduğum yazılar da yazdım. Fakat asıl yanlışlıkları, gördüğüm bilimsel kanıtları tamamlayıp bunların kabul görmesinden sonra, kısmet olursa yazacağım inşallah

Bitirirken, size değerli profesörlerimizden bir örnek vereyim, hem de zekâsı ve eğitimi, genel kültürü çok yüksek bir jeolog: Kuran'ı iyi bildiğini söyleyen Sevgili Prof. Celal Şengör hocamız, kendi uzmanlık alanındaki bir ayetle ilgili olarak "yahu ben biliyorum bunun yanlış olduğunu" demişti. Çünkü ayette yazılanın ne olduğunu anlamamıştı: Celal Hoca da diğer pek çok insan gibi o ayette yazılanın "Dağ olan yerde deprem olmaz" dediğini zannediyormuş. Oysa öyle demiyor ayet, "Yeryüzü/arz/dünya sizi sarsmasın diye koca dağlar koyduk" diyor (Nahl suresi 15. ayet).

Olaya sadece "dağın olduğu yer" ya da "deprem" değil, bütün dünya olarak bilimsel açıdan baktığımızda, dağların yeryüzü için bir dengeleyici olduğu zaten kanıtlanmıştır. Dağlar konusu Dünya Ekonomik Forumunda önemli yer tutar ve bu konuyu inceleyen pek çok bilimsel vakıf ve bilimsel kurum vardır. Yani dağlar dünyamızda gerçekten çok önemliler ve yaşamın dengesini sağlayan en büyük unsurlardan birisidir. Bu denge bütün dünyayı kapsıyor, ayet sadece dağın olduğu yerden de bahsetmiyor. Ayrıca, deprem gibi "sarsılmayla" ilgili global bir katkı da sağlıyor zaten ve bu konuda da bilim adamları hemfikirler.

https://www.weforum.org/agenda/2019/04/why-mountains-matter-more-than-you-think/

https://www.oneearth.org/why-mountains-matter/ 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO): FAO'ya göre dağların önemli olmasının yedi nedeni: 
1. Dağlar Su İçin Önemlidir, çünkü dağlar dünyanın "su kuleleri"dir ve gezegenimiz için tüm tatlı su kaynaklarının yüzde 60 ila 80'ini sağlar. Bununla birlikte, mevcut tüm kayıtlar, dünyanın dört bir yanındaki sıradağlardaki buzulların iklim değişikliği nedeniyle geri çekilmekte ve yok olmakta olduğunu göstermektedir. Son on yılda en az 600 buzul tamamen yok oldu ve bu da aşağı havzada yaşayan milyarlarca kişinin bağımlı olduğu su kaynaklarını etkiledi.

2. İklim değişiklikleri afetleri tetiklediğinden, Dağlar Afet Riskinin Azaltılması İçin Önemlidir. Çığlar, çamur akıntıları ve toprak kaymaları akıntı yönünde yuvarlanıyor, çıplak ormanları yok ediyor, toplulukları ve nüfusu su basıyor.

3. Dağ destinasyonları küresel turizmin yaklaşık yüzde 15-20'sini çektiği ve önemli kültürel çeşitlilik, bilgi ve miras alanları olduğu için Turizm için Dağlar Önemlidir. Dağ turizmi uzak ve izole bölgelerde ekonomik kalkınmayı teşvik etme potansiyeline sahip olsa da, birçok dağ topluluğu hala fayda sağlayamıyor ve yoksulluk içinde yaşıyor.

4. Dağlar Gıda için Önemlidir çünkü tarımsal biyolojik çeşitliliğin önemli merkezleridir ve pirinç, patates, kinoa, domates ve arpa gibi sofralarımıza gelen birçok gıdaya ev sahipliği yapar. Yine de, gıda kıtlığı ve yetersiz beslenmeye karşı yüksek hassasiyete sahip dünyanın en aç halklarından bazılarına ev sahipliği yapıyorlar ve iklim değişikliği dağ tarımını etkiliyor.

5. Dağlar Gençler İçin Önemlidir, çünkü güzel manzaralara rağmen, özellikle kırsal kesimdeki gençler için dağlarda yaşam zor olabilir. Başka yerlerde iş aramak için köylerini terk etmeleri, gençlerin yokluğuna ve artan işgücü sıkıntısına yol açtı. Dağlardan göç, terkedilmiş tarım arazilerinde artışa, bozulmaya ve sıklıkla orman yangınlarına yol açar. Topluluk düzeyinde, kültürel değerler ve eski gelenekler kaybolur.

6. Dağlar Yerli Halklar İçin Önemlidir çünkü birçok dağlık bölge, değerli bilgilere, geleneklere ve dillere sahip olan ve bunları sürdüren eski yerli topluluklara ev sahipliği yapmaktadır. Dağ halkları dikkate değer arazi kullanım sistemleri geliştirmiş ve iklim değişkenliğine nasıl uyum sağlayacakları konusunda nesiller boyu birikmiş çok sayıda bilgi ve stratejiye sahiptir.

7. Dağlar Biyoçeşitlilik için Önemlidir çünkü dünyadaki biyolojik çeşitlilik sıcak noktalarının yarısı dağlarda yoğunlaşmıştır ve dağlar karasal biyolojik çeşitliliğin yaklaşık dörtte birini destekler. Dağlar, goriller, kar leoparı ve heybetli tahr gibi nadir hayvanlara ve orkide ve lobelia gibi çarpıcı güzellikteki bitkilere ev sahipliği yapar.

Allah hepimizi affetsin ve hepimize akıl fikir versin inşallah.         



  
2055 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam489
Toplam Ziyaret1127598
Linkler